Küçülen dünyam mıdır ufkumu bir bilinmezin ardına saklayan, ya da büyüyen özlemlerim mi beni ölesi yoran... Tecelliye olmaz ibadet, teselliyle etmem şikayet... Belki bir gün gözlerimden buğusu kalkacak nihayet.
Bazı bazı durulurum. Ya da öyle olduğumu sanarım. Sonrası kıyamet, içerim felaket, tenimde şefkatli dokunuşların hasretiyle bir çığlığın öncesinde yorulur ellerim. Göz patlak, kafa çatlak dağılasım gelir bir uçurumdan aşağı. Sonra çaresizliğimin altında kalıveririm.
Asi tarafım törpülenir hüznümün yokuşunda. Vazgeçmek değildir akıbeti. Her şeyden el ayak çekip terk-i diyar edesim gelir. Kopasım gelir içimden, çıkasım gelir kalbimden, kaçasım gelir zihnimden... Ne becerebilirim, ne de hislerimden uzağa kararlı adımlarla koşabilirim.
Daralan duvarlar bir inme gibi çökerken üstüme, büyür boşluğum. Kaybolurum içinde. Cevapsız sorularımın denizinde kemirgen meraklarım oyar beynimi. Kalp yangınımın dumanı ciğerlerimi yorar.
Bir bir tükenince umutlarım, düşlerin yaşamı da son bulur. Umut yaşatır, korkular da hayatta tutar. Şimdi ne umudum vardır yaşamaya, ne de korkum vardır ölmeye. Geriye kalan, birkaç satır yazı ve bir kalp kırıklığıdır. Umudumu yok eden, başka bir hayalin koynundadır şimdi. Kalp atışlarında izi yoktur ismimin, düşlerinde izi yoktur cismimin.
Zaman her zamanki gibi acımasızdır yine. Oysa bu sefer bunun farkındalığında olan sadece umudu yok olandır. Gerisi ise koca bir yalandır.