Bütün koğuş çoktan yattı. Işıklar söndü ve ben tüm hararetimle sana birikiyorum. Bugün sesini kısa süreli de olsa duyabilmek, günümü güzelleştiren yegane şeydi. Şans veya talihsizlik -her neyse- cam önünde yatıyor olmak, sana bu satırları yazabilmemin en can alıcı sebebi. Kimsenin sivrisinek ve soğuk sebebiyle yatmak istemediği bu yatakta yatıyor olduğum için mutluyum. Bu sayede bahçeden gelen ışıkla bir şeyler karalayabiliyorum.
Nasılsın, ne haldesin bilmiyorum. Ama hep iyi olman için dua ediyorum. Bu kalabalıkta sivil hayatın en basit eylemlerinin ne kadar değerli olduğunu anlıyorum. Buraya gelmeden evvel uzun dakikalar, belki de saatler, sesine doyamazken; burada bir iki dakika ailemi ve seni arayabilmek için uzun kuyruklu sıralara giriyorum ve anlayışsız bekleyişlerin tacizine uğruyorum. Ama kulaklarımdan kalbime sıcak sıcak akan sesinle tüm olumsuzlukları unutuyorum. Belki de herkesin şikayet ettiği bu askerliği seven sessiz kitlenin elemanı oluyorum. Hani hep derdim ya küçük şeylere anlam yüklemenin hayatı güzel kıldığını, işte belki de o küçük şeylerin en değerli olduğu yer burası. Sesini azıcık duyabilmek, fırsat buldukça bir şeyler karalayabilmek, becerebilirsen yalnız kalabilmek...
Ne güzel şeymiş özlemek... Ne güzel şeymiş özlenmeye değer bir şeylere sahip olabilmek. Sahipsiz piçliğimin anlamını öğrettin bana. Belki bunun farkında bile olmadan. Her şeyin milyon kere tekrar tekrar düşünüldüğü bu ayrı dünyada zihnimi ve kalbimi yoran sebebim olduğun için mutluyum. Birazdan gözlerimi kapadığımda hayalin daha da netleşecek. Gözlerimin ufkuna asılmış hayalin can bulacak ve belki "yer aynası"nda sırt üstü uzanıp göğe bakacağız, belki de herkesten ve her şeyden uzakta göz göze diz dize birbirimizi seyredeceğiz. Ruhunun üstünü açık unutma "bebeğim".