özellikle şehirlerarası yolculukta gerçekleştiğinde sinir krizine sokan, terbiye eden, nirvanaya erdiren hadiselerdir. işkencelerin en sinsilerinden biri yanda oturanın iki notalı ıslık çalan periodik nefes alma verme türküsüdür. kocaman bir hava kütlesinin, kocaman ziftli bir hava torbasını doldurmak üzere sıkış sıkış daracık et parçaları, mukus ve kılların arasından akışına kapılıp delirmektir. bir de acımasız işkenceler vardır bebek ağlaması gibi. bunu acımasız yapan şey bebeğin halen daha bir hayvan olmasıdır. çünkü bebekle karşılıklı oturup ağlamasının nedenlerini tartışamazsınız, rüşvet veremezsiniz, kızamazsınız, fiziksel olarak yok edebilme hakkınız da size pahalıya mal olacağından oturup sabrınızı bileylersiniz . bir de tırnak arasına batan diken gibi iç gıcıklayıcı olanlar vardır: yandaki camın üstündeki yağlı kafa izi, insanların kokusu, şöförün içine yayıldığı 5 metrekare alandan "arhğadakiler az daaa sıgğışın" demesi, taşınan birsürü cismi tutarken bi yandan da 70 milyonun elinden geçmiş bozuk paraları çıkarmaya çalışmak ve ellerin bozukpara kokması, bakışlar, duruşlar, tutacaklar, inmek için basılan düğme, göt yakan kaloriferler...vb.