hayata dair iç burkan detaylar

entry5915 galeri ses2
    995.
  1. tarih: dün
    yer: özkanlar pazarı/ izmir

    her cumartesi olduğu gibi balık pazarına gittim ve kendimce seçtiğim balıkları aldım. balıkların temizlenmesini beklerken yanımda bir çocuk belirdi, kız çocuğu. kıpkırmızı yanaklı, örgü saçlı, minnoş mu minnoş, bıcır bıcır bi şey. anneanne "hadi balık alalım." diye, tutmuş ninesinin eteğinden çekiyor da çekiyor. teyze, yetmişine merdiven dayamış, bir of çekse karşıki dağları delecek cinsten bakışları olan, kısa boylu, basma fistanlı bi teyze. ahmed arif diyorya,

    Utanırım
    Utanırım fukaralıktan
    Ele güne karşı çıplak

    ...

    Kalmışım bir başıma
    Bir başıma ve uzak
    Biliyor musun

    öyle mahzun öyle garip anlayacağınız. ısrarla eteklerinden çekiştiren torununu nasıl sevindirmek istiyordu bir bilseniz... ama yoktu, belliydi. geldi, yanaştı tezgaha. biraz geri durdum ben, hiçbir şeyden haberdar değilmiş gibi davranıyordum. fiyatlara baktı, bilemedi belki. sesinin çıkabileceği ve tezgahtarın duyabileceği belki de en kısık sesiyle "en ucuzu hangisi?" dedi. evet buydu sorduğu... küçük kız çocuğunun gözü, kıpkırmızı sırıtan barbunlardaydı, hoşuna gitmiş, belliydi. balıkçı hiçbir şey yokmuş, sanki her şey normalmiş gibi; "hamsi var teyze, 3 lira." dedi.

    o aklımda bir şey belirdi. çok eskiden okuduğum bir sait faik öyküsü... sinağrit baba. dedim ki kendi kendime, acep gerçekten balıkların aklı olsa, düşünüp seçim yapabilseler, seçmezler miydi teyzenin bu akşam sofrasını süslemeyi?
    gözünü kırpmayacağından eminim, oradaki hiçbir balığın... hepsi merhametliydi kanımca, balıkçı nikoli dışında ...

    teyze, gri el örgüsü hırkasının yan cebinden çıkardığı, önceden kullanılmış buruşuk peçeteyi şöyle bir açtı ve diğer avcuna sıkıştırdı hiç bekletmeden. ve belki de son parası olan, 1 lira 50 kuruş'u bulduğunda gözleri hafif kısıldı, torununu oracıkta güldürmenin gururuyla, "yarım kilo" dedi biraz daha yüksek bir sesle...

    -marul var, maydonoz var, bi lira bi lira bi lira, gel abla gel, al pişir beğenmezsen ben yiyeyim, gel abla geeeel..
    -roka ne kadar?
    -3 tanesi, 1 lira abla...
    -2 roka, bi maydon...
    -geeeel, limona gel, seferihisar, gümüldür bunlaaaar...

    tüm bu gürültünün içinde tek dikkatimi, çeken teyze ve küçücük torunuydu. sanki yavaş çekimde bir tunç başaran filmi izliyor gibi hissediyordum...

    "hamsiyi temizlemiyoruz ama teyze." dedi, nikoli.
    "ziyanı yok, sen iki poşete iyice sar, kâfi." diye karşılık verdi, teyze de.

    işte tam o an bir şey fark ettim... elimde bir şey vardı. evet... 5 tanesi 1 lira 75 kuruş'a tekabül eden, bir tane kısa malbora. film izler gibi tanık olduğum olayın bünyemde yarattığı duygu yoğunluğuna karşılık, bir sigara yakmışım hiç farkında olmadan... ciğerime bir apargat yemiştim. nasıl bu kadar adaletsiz olabilirdi hayat, oysa ki, nasıl da şikayet ediyordum, kimi zaman içinde bulunduğum hayattan...

    teyze sol eline, balık torbasını, sağ eline de torununun minik avcunu aldı. ikisini de sıkıca tutuyordu eminim... zira birinde torunu, diğerinde de torununun sevinci vardı, ikisini de yitirmek istemezdi bilirim. küçük kız o kadar tatlıydı ki, arkasından baktım hayli... ilk aradan caddeye çıktılar, ilerde meyve pazarı vardı, belki de anneanne, "kızımın canı muz çeker de alamam." diye çıktı pazardan...

    "mutluluğun resmi"ydi sanırım, izmaritimi yere atarken son gördüğüm...

    -abi balık hazır, 20 lira...
    0 ...