en sofistike özdeşleşmeyi gördüğüm film. kahraman yürüyemiyor, zira o esnada sinemada oturan bizlerin de kullanmadığı yegane organ. başından beri de biliyoruz ki sonunda jake, tıpkı salondan çıkıp giden bizler gibi bacaklarına (bir şekilde) kavuşacak. jake cennetine kavuşmuşken bizler yalnızlığımıza doğru ilerleyeceğiz, bacaklarımız, arabamıza binene kadar işe yarayacak.
james cameron'da bir kubrick ruhu var. mükemmeliyetçi. belli ki kılı kırk yararak çalışıyor. ortaya da meydan okuyan bir hayal gücü ve görsellik çıkıyor. ama bir kubrick filmi derinliğinden yoksun. thought-provoking bir içerik beklemeyin.
navi halkından örnek alın doğanızla barışık yaşayın ey insan evladı demeye yelteniyor. benim de aklıma nietzsche yi getiriyor. "doğanın ölçüsüne göre yaşamak mı istiyorsunuz? ey siz soylu stoacılar, ne de aldatıcı sözler böyle! doğa gibi bir varlığı düşünün, ölçüsüzce savursun, ölçüsüzce kayıtsız amaçsız niyetsiz, acımasız ve adaletsiz, hem bereketli hem kısır hem de kesin olmayan; bir güç olarak kayıtsızlığın kendisini düşünün- bu kayıtsızlığın ölçüsüne göre nasıl yaşayabilirdiniz? yaşamak bu, kesinlikle doğadan başka bir şey olmayı istemek değil mi?"
navi lerin doğası bizimkisi gibi kayıtsız değil, onların ekosistemi dengede tutan eywa ları var. ne şans. o halde pandora gibi bir gezegen ancak sanal ortamda var olabilir.
filmin sosyalist bir metni olduğunu iddia edenler var. ancak avatar tam anlamıyla kapitalist bir filmdir. alt metin bir arzu nesnesi yaratır pandora- ve bunu bize satar. siz de yakında tıpkı jake gibi pandoraya girebileceksiniz. yakında.