kardeş

entry304 galeri
    104.
  1. saatin epey ilerlemesine, dayanılmaz bir yorgunluk ve uykusuzluk çekmeme rağmen hâlen daha elimde bir valiz sokakta gezinip duruyordum.

    kalacak yerim yoktu. her gece orada burada kalmaktan fena hâlde sıkılmıştım. fakat birilerine tamah etmekten başka çok yazık ki çarem yoktu. ya o soğukta ki bildiğin kış ortası, sokakta yatacaktım yahut kalacak yerim olmadığını bilen bir arkadaşımdan telefon beklemeye devam edecektim. hangisini yapmaya karar verdim ben bile bilmiyorken ikincisi oldu.

    -alo, abi nerdesin ?
    +dışardayım. (nerede olabilirim ki zaten!)
    -tamam, bekle ben geliyorum.

    arkadaşımın evine yaklaşık 10 dakika uzaklıktaydım. olduğum yer her zaman valizimle onu beklediğim parktı. orada olduğumu bildiğinden tam adres vermemiştim. ha bu 'her zaman' ise yaklaşık 1 aya tekabül ediyordu. cebimde tek kuruş paramın dahi olmadığı koskoca 1 aya.

    arkadaşım can telefonla konuştuktan sonra gelip beni aldı. can iyi bir çocuktu. genelde birlikte geçirdiğimiz vakitlerde yapacağımız herhangi bir şey için benim kararımı beklerdi. 'alsancak'a gidiyoruz' dediysem alsancak'a gider, 'bilmem kimle görüşücem, seninle şu saatte buluşalım' dediğimde hiç itiraz etmez, telefonuma 'ok' diye bir mesaj şeyederdi. benden sadece 1 yaş küçüktü. fakat bana karşı olağanüstü bir saygısı vardı. bu saygısı çoğu zaman hoşuma gitse de bazen bundan üzüntü duyuyordum. 'olm bi' kere de itiraz et lan' demişliğim çok olmasına rağmen hiçbir zaman itiraz etmiyordu. işin nedenine girmeyi çok denesem de hiçbir zaman sonuç alamamıştım. can, bana saygı duyuyordu işte. olay buydu. tamam belki bir arkadaşın bir arkadaşına saygı duymasından çok daha fazlaydı üslubu ama buydu işte. nedeni yoktu. beni inanılmaz bir biçimde sevip sayıyordu o.

    bu yüzden yaptıklarının karşılık beklentisi yahut bir kefaret nedeni ile olması gibi bir ihtimal -aklımın ucuna gelse de- tam olarak aklımdan geçmiyordu. altmetni kavrayabilmiştim çünkü..

    can'la beraber eve gittiğimizde sofradaki üçüncü tabak hazırda bekliyordu bile. can'ın annesi sebahat teyze bir ilkokul öğretmeni olarak emekliliğe gün sayan 40'larının sonunda iyi bir kadındı. her öğretmen gibi zengin değildi. can'ı kıtkanaat geçinerek okutup büyütmüştü. can'ın kişiliğini kimden aldığı çokça belli oluyordu. burada olmayı seviyor ve huzur duyuyordum..

    can'da benim gibi babasız büyümüştü ve benim kadar şanslı değildi zira benim iki ablam varken o tek çocuktu..
    artık yüzsüzlüğe bağlamış olsam da olayı çaresizdim ve bu insanlar da aynı benim onları sevdiğim gibi seviyorlardı beni. sıcak bir aile ortamı, o aile ortamının ikinci çocuğuydum kendi evimden ayrı geçen 1.5 ayım boyunca. kendi evimden ayrıydım çünkü evde tatsız bir takım şeyler yaşamıştım..

    akşam yemeğini yedikten sonra 'eline sağlık sebahat teyze' deyip can'la beraber odasına geçtik. can'a daimi olarak yaptığım gibi küçük bir minnet konuşması yaptım. bu her akşam isteyerek kendimi ortasına attığım boktan bir durumdu ama dedim ya, karşımdaki insanların iyi niyeti ve içtenlikleri içimi rahatlatıyordu. her sabah evden çıktığımda 'bugün bir hâl yol bulucam diyordum can'a. o da ben rahatsız oluyorum diye 'peki, ama bunun için hiçbir zorunluluğun olmadığını biliyorsun; bu evin kapısı her zaman açık ve akşam yemeğinde tabağın her zaman hazır' diyordu. can gerçekten bir 'arkadaş'tı ve başlarda kendisiyle ilgili olan düşüncelerim, sivri dilim aklıma geldikçe canım sıkılıyor, istemsizce kendime sövüyordum. ama önemi yoktu artık, can benim 'kardeşim' dediğim bir adamdı. ben kafamdan bunları süzerken can müzikçalara bir cd taktı. 'bu şarkı çok güzel bak günlerdir bunu dinliyorum, sende seversin' dedi. bir kadın fransızca bir şeyler sayıklıyordu. beğenmiştim. sevişme müziğine benziyordu. uzun süredir de kimseyle sevişmemiştim ama ne can ne de ben pek gey'e benzemiyorduk. ben şarkının adını soramadan hemen cümlesine devam etti '..geçen sene bir gece kız arkadaşımdan ayrıldığım için uyuyamayıp dışarı çıktım. bakkal kapanmadan bir bira aldım. sokakta oturup biramı yudumluyordum ve düşündüm, 'sevgili dediğin nedir ki, bugün var yarın yok. benim aslında sevgiliye değil bir dosta, bir kardeşe ihtiyacım var.. ama benim kardeşim yok..' diye. tam bu zamanlardı.. ne tuhaf, tam bir sene sonra, şimdi sen varsın..' gururlanmıştım. 'her zaman kardeşinim, kardeşim' diyerek zaten duygusal olan ortama bir doz daha duygusal bir ambiyans katıp tiyatral bir diyalog yarattım. sonra biraz daha takılıp uyuduk..

    ardından çok geçmeden bir gün evle sorunlarım çözüldü ve eve geri döndüm. can istanbul'a taşındı. bir müddet telefon ve msn ile iletişimde kalmaya devam ettik. birden telefonuna ulaşamamaya, msn'de online yakalamamaya başladım. üzgündüm. can gitmişti ve artık bir 'alo'muz bile yoktu. ne olduğuna dair asla net bir fikrim olmadı. facebook'ta ilk işlerimden biri 'can gelir' ismini aramak oldu. can gelmedi ama.

    kardeşim dediğim adamı kaybetmiştim ve işin acı tarafı ben kardeşimi sadece 2 aydır tanıyordum.
    0 ...