klavye başından ahkam keserek anlatılması mümkün olmayan ecdadımızı, namusumuzu, kökümüzü, bizi temsil eden dünyanın en büyük 3 imparatorluğundan birisidir. etnik milliyetçiliği hiçe sayan, bugün benimde sahip olduğum faşizan olmayan ülke milliyetçiliğini ön plana çıkaran bir milletin dünya tarihine altın harflerle yazılmasıdır. kimsenin kalbini kırmak istemem, kimsenin fikirlerine de saldırmak istemem lakin osmanlı imparatorluğu asla ve asla diktatörlükle yönetilen bir oluşum değildir. o zamanki adalet anlayışı padişahları bile mahkum edebilecek düzeyde donatılmıştır. her imparatorluk veya devlet bir insan gibi doğar, büyür ve ölür. osmanlı ölenler arasında geriye dönüp bakıldığında bıraktıkları ile sonsuza kadar yaşayacak olandır.
''fatih sultan mehmet istanbul da bir cami yaptırmaya karar verir ve araştırmalar sonucu, camiyi yaptırmayı düşündüğü arazinin, sahibinden bedeli ne ise verilerek satın alınmasını buyurur. arazinin sahibinin rum olduğu öğrenilir ve kendisine arazinin, o çevredeki rayiç bedelinin iki katı para teklif edilir.
ama rum vermemekte ısrar eder. bir hıristiyan olarak, kim bilir belki de kendi arazisinin üzerinde bir cami yapılmasına gönlü razı olmamıştır.
fakat, fatih sultan mehmet adama kızar. " o kadar fazla para verdiğim halde, bu adam vermiyor ; demek ki bunu inadından yapıyor. nefsani bir davranış bu. ben cami yapacağım. benimki nefsani değil ruhani " der ve alır adamın arsasını, camiyi yaptırır... rum ise perişandır. adamı tanıyan ve üzgün görüp ne olduğunu soran bir türke, derdini anlatır ve " yapabileceğim bir şey yok ki! bunu yapan padişah ; daha ötesi yok, onun üstünde kimse yok. o bana bunu yaptığına göre her şey bitti " der. bizim osmanlı ise ; "her şey bitmedi, bu memlekette kadılar vardır. gidersin kadıya, adaletsizliği anlatırsın. padişah da olsa o hesabı görür " der.
adam inanamaz bu söylenenlere. ama, padişahın mahkemeye çağırılmayacağına, çağırılsa da sonucun lehine olmayacağına inanarak, " gideyim mahkemeye, ben müracaat edeyim " der ve kadıya müracaat eder.
gerçekten de fatih sultan mehmet mahkemeye gelince, adamın gözleri hayretten açılır. fatih sultan mehmet ayakta, kadı efendi oturur vaziyette ve mahkeme başlar. fatih sultan mehmet'in, adamın arsasını zorla iktisab etmekten elinin kesilmesi konusunda bir karara varılır. fatih sultan mehmet'in eli kesilecektir.
ama osmanlı adaletinde, bir müessese daha vardır. eğer bir şeyin bedeli ödenirse ve hak sahibi taraf buna razı olursa, o ceza düşmektedir. bu kanun gereğince teklifte bulunulur. denir ki : " bunun bedeli şu kadar altındır. bu kadar altına karşılık, onun elinin kesilmesinden vazgeçiyorsan,, padişah ödemese bile, onu sana beyt'ül mal öder. razı mısın? "
rum, şaşkın şaşkın padişah'a bakar, inanamaz. sonra, " tabi razıyım. razı olmaz mıyım? o padişah " der. adam razı olduktan sonra, fatih sultan mehmet ; " benden beyt'ül mal'ın talebi 200 altın. ama ben 2000 altın vereceğim ve her gün de bir altın daha ödenmesini istiyorum. senenin 365 günü, her gün bir altın ödenecek bu zata " der ve mahkeme biter bitmez kadı yerinden kalkar, fatih sultan mehmet'in ayaklarının yanına gelip diz çöker.
" padişahım şu ana kadar ben, allah'ı temsil ediyordum, ben oturuyordum siz ayaktaydınız. çünkü siz maznun mevkiindeydiniz. allah'ı temsil eden siz değildiniz. adaleti veya adaletsizliği temsil ettiğiniz mahkemenin sonunda belli olacaktı. ben allah'ı temsil ediyordum. adaletin sahibi bendim o sırada. şimdi benim görevim bitti. şimdi bana, sana tabi olan, senin imparatorluğunun bir kadısı olarak el etek öpmek düşer " der. padişahın eteğini öper ve ondan sonra padişah oturur.