özelleştirmenin usullerini eleştiren insanları "özelleştirme karşıtı" zanneden zihniyetin, kendi bilgisizliğinden kaynaklanan veya yalakalık sınırını ne kadar aşabildiklerini göstermek için yaftaladıkları zihniyettir.
şimdi bu yaftalayan zihniyete göre, zarar eden devlet kurumları satılmaktadır, devlet kurumlarında çalışanlar yan gelip yatmaktalardır, devlet kurumlarda yenilik yapamamaktadır falan fıstık.
devlet basma üretmez arkadaş, devlet plastik üretmez, devlet basit sektörlerden çekilmelidir eyvallah ancak devlet tekel halinde elinde tuttuğu stratejik kurumları da topyekün, 3-30 paraya satamaz!
şimdi öncelikle telekom'u ele alalım. 4 yıllık kârına satılmıştır. ayrıca, satışı yapıldıktan hemen sonra kurumlar vergisi indirilerek kuruma kazanç sağlanmış, hesaplama olarak da yaklaşık olarak 3 yıllık kârına denk gelmiştir. ayrıca aynı türk telekom'un devlet elindeyken tüpraş ile beraber ülkenin en çok vergi ödeyen kurumu iken, özelleştirdikten sonra listede çok ama çok geride kalmış, son dönemde listeye dahi girememiştir. üstelik aria, aycell tarafından satın alınıp türk telekom bünyesine katıldıktan sonra, avea da dahil olmak üzere verilmiştir. telsim'in satışını düşünün bir de ne kadar etti? avea+türk telekom= 6,6 milyar dolar!
ulular ulusu yüce demokrasi meteoru tayyip erdoğan çıkar konuşur "bunlar devlet elindeyken zarar ediyordu" diye. tüpraş mı zarar ediyordu pek sayın demokrasi meteoru? türk telekom mu?
bazı ergenler çıkar "internet" edebiyatı yaparlar, türk telekom özelleştikten sonra ne kadar fiberoptik kablo döşemiştir? kaç kilometre hat yer altına alınmıştır? kaç milyon liralık yatırım yapmıştır?
örneğin, tekel'in alkollü içecekler bölümü mey içki'ye 292 milyon dolara satıldı. içerisinde 190 milyon dolarlık stokla! aynı mey içki, 292 milyon dolara aldığı kurumun %90'ını sadece 1,5 yıl sonra 810 milyon dolara amerikan şirketi texas pasific group'a sattı! 1,5 yılda mey içki, insanlar sahte içkiden imamın kayığına bindikten sonra giriştiği bilyeli şişe teknolojisi ve rakının şişesinin değiştirilmesi dışında ne yaptı da, firmanın değeri 1,5 yılda 3 kat(!) arttı? soruyorum arkadaş, aradaki 600 milyon dolarlık değer nereye gitti? aradan 5 sene geçer, 10 sene geçer müthiş yatırımlarla firmanın değeri artar anlarım, 1,5 yılda ne yaptın arkadaş? 1,5 yılda böylesi büyük bir ticari başarı yakalayabilmişsen bir 1,5 yıl daha bekleseydin de şirket değeri 1,8 milyar dolara çıksaydı?
seydişehir alüminyum fabrikası 305 milyon dolara, rizeli ekrem cengiz'in cengiz holding'e satıldı içindeki yaklaşık 50 milyon dolarlık stokla! burada ampul kafalı zihniyetin alkışlayacağı birkaç kelam etmek isterim. ulular ulusu yüce demokrasi meteoru recep tayyip erdoğan bir yerde şöyle nara attı; "seydişehir devlet elindeyken zarar ediyordu! özelleştirdik, şimdi kâr ediyor!" evet başbakan haklı, devlet elindeyken zarar ediyordu, satıldıktan sonra kâr etmeye başladı. düz mantıkla ne kadar güzel değil mi? işte bu düz mantıklı sağılmaya pek meraklı montofon cinsi arkadaşlar alkışlarlar.
şimdi efendim, seydişehir alüminyum fabrikası'nın son 20-25 yılda devlet elindeyken kâr ettiği tek dönem refah-yol dönemidir. o dönemde hükümet, oymapınar hidroelektrik santrali'nden sağlanan elektriği "bedava" olarak bu fabrikaya tahsis etti. fabrikanın zarar etmesinin sebebi, enerjinin pahalı olması ve maliyetin artmasıdır. refah-yol haricindeki hükümetler döneminde bu elektrik fabrikaya fatura edilmiş ve fabrika da zarar etmiştir. gelelim özelleştirmeye, özelleştirilirken oymapınar hidroelektrik santrali de "eşantiyon" niyetine "bedava" denilebilecek bir paraya fabrika paketine eklenerek, cengiz holding'e satıldı ve böylece seydişehir alüminyum fabrikası'nın bedava elektrik almasına olanak sağlandı! e haliyle, fabrika kâr etmeye başladı. eğer, devlet elindeyken de enerji "bedava" olsaydı, fabrika zarar değil, kâr ederdi. ulular ulusu yüce demokrasi meteoru montofon cinsi arkadaşların araştırmaktan aciz dimağlara sahip olduğunu bildiğinden bol keseden sallayıp, yemin etse başı ağrımayacak şekilde "devletteyken zarar ediyordu, sattık kâr ediyor" demekte.
seydişehir hikayesi burada bitmiyor elbette! oymapınar hidroelektrik santrali antalya'nın elinden alınıp, fabrikaya monte edilince antalya'da elektrik açığı ortaya çıkıyor ve dönemin enerji ve tabii kaynaklar bakanı hilmi güler "antalya'da elektrik açığı var, doğalgaz çevrim santrali yapacağız" diyor ve 200 milyon dolar maliyetle antalya'ya doğalgaz santrali inşaatı başlatılıyor aksa tarafından. iş burada bitiyor mu? bitmiyor. botaş ankara'dan antalya'ya organize sanayi bölgesi ve evsel kullanım için doğalgaz boru hattı döşüyor bir de santral gereksinimi ortaya çıkınca botaş özetle, "ben santrali de kapsayacak kapasitede boru döşemedim" diyor. ulular ulusu hükümetimiz de kararı verip, evsel ihtiyacı askıya alıp, mevcut hattın sadece organize sanayi bölgesi ve doğalgaz çevrim santarline hizmet vermesini salık veriyor. evsel ihtiyaç için ise yepyeni ihaleler ve yandaş firmalara döşetilecek yeni boru hatları!
soruyorum, seydişehir alüminyum fabrikası'nın özelleştirmesi "özelleştirme" midir, yoksa "peşkeş" midir? seydişehir'in özelleştirilmesi ile devlet ne kazanmıştır? ayrıca doğalgaz çevrim santralleri ile alakalı olarak belki ilginizi çeker; (bkz: elektrikte oynanan büyük oyun)
örneklere devam; yarımca limanı! bu liman erdemir demir-çelik fabrikası bünyesinde bir limandı. ulular ulusu hükümetimiz erdemir'i özelleştirme kararı alınca, erdemir yönetimine "yarımca limanı çok stratejik bir liman, erdemir'i yabancı bir şirket alırsa bu stratejik limana da sahip olur o sebeple yarımca'yı, erdemir'in bünyesinden çıkaralım" deyip, 35 milyon dolar bedelle erdemir'den satın alıyor!
buraya kadar her şey normal değil mi? sonra yabancıya satılmasın diye 35 milyon dolara alınan liman, bizden biri şeyh muhammed bin raşid el maktum'un şirketi dubai ports'a 105 milyon dolara sattı. durun daha bitmedi. biliyorsunuz ulular ulusu hükümetimizin haydarpaşa limanı'nın olduğu yere galataport diye bir projesi var ve sami ofer ile anlaşılmış durumda. bu proje bittiğinde oradaki yük limanı kalkacak ve otomatik olarak buradaki yoğunluk yarımca limanı'na kayacak ve ilgili limanın değeri 1,5-2 milyar dolarlık bir değere ulaşacak.
örnekler bitmez, biliyorsunuz iett arazisi az önce bahsettiğimiz şeyh muhammed bin raşid el maktum'un firmasına satıldı. vergi hariç 705 milyon dolara! vergi dahil edildiğinde yaklaşık olarak 900 milyon dolarlık bir bedele ulaşıyor. iyi güzel, buraya kadar sorun yok! sorun şurada, aynı yer daha önce "pazarlık usulü" ile "aynı firmaya" yaklaşık 100 milyon dolara satıldı! satış yargıdan dönünce, mecburen ihaleye gidildi ve aynı şirket, vergi hariç yaklaşık 7 kat daha fazla bir bedelle aldı. pardon, alamadı henüz çünkü, ihalenin üzerinden neredeyse 3 yıl geçmek üzere ve şeyh muhammed bin raşid el maktum henüz 1 cent bile ödemedi! sebep olarak ise arazinin mahkemelik olmasını gösteriyor ancak, zorlu grubu karayolları arazisini almış, o arazi de mahkemelik olmasına rağmen parasını tıkır tıkır ödemişti. işin tuhaf tarafı, şeyh muhammed bin raşid el maktum parayı ödememiş olmasına rağmen, istanbul büyükşehir belediyesi hakkı olan şekilde ihaleyi iptal etmemektedir. soruyorum, alışverişin her safhası ortada, her şey gayet normal mi sizce?
örneklere devam edip, güncel bir olayla örneklere son verip bağlamak istiyorum. tekel'in tütün fabrikaları özelleştirildi fabrika işçilerinin birçoğu hâlâ devlet elinde olan depolara kaydırıldı sonra da 4c kapsamına sokularak özlük hakları gasp edilmeye çalışıldı. işçiler de haklarının gasp edilmesine karşı eyleme giriştiler. eyleme girişmeleri özlük hakkı davası, yoksa tekel'in depolarında çalışmak gibi bir inatları, davaları yok. kaydırın başka kurumlara çalıştırın bu adamları özlük haklarına dokunmadan! tabi öyle olursa, ulular ulusu yüce demokrasi meteoru nasıl milleti montofon cinsi arkadaşlarla bir tutup sallamaktadır, "yan gelip yatıyorlar" sormak gerekmez mi, "senin özelleştirmen sebebiyle satılan fabrikaların sonucu olarak şu anda depolarda bir şey olmuyor, o sebeple "şu anda" yatıyorlar?" diye? sormak gerekmez mi, "özlük hakkı gaspı ne zamandan beri yetim hakkını yedirtmemek" oldu? sen bu adamları depolarda çalıştırma, başka bir kuruma geçir madem neden bunu yapmıyorsun da kendince saçma yorumlar üretiyorsun?
ha bir de en son tekel işçilerini "ideolojik davranmakla" suçladı. ben bu arkadaşın "ideolojik" kelimesinden ne anladığını cidden merak ediyorum. kendisi eleştirilmişse, protesto edilmişse, suçlanmışsa kesinlikle "ideolojik" kelimesi çıkar ağzından. adamın ideolojisi ekmeği, özlük hakları! peki senin ideolojin ne? senin ideolojin ne de, sana farklı bir ideolojik yaklaşımla hareket ediliyor?
her şeyi özelleştirip, özel sektör fahiş zamlar yapınca da "zammı biz yapmıyoruz, özel sektör yapıyor" gibi bir halka şikayet etme geri zekalılığı gösteriyor ki bazıları takdir etmemek elde değil. cidden mantofon cinsi arkadaşların ağzına layık otları iyi veriyorlar.
vel hasıl, özelleştirme yapılır. her ağzını açtığında bazı montofon cinsleri "avrupa'da şu kurum özelleştirilmiş ağbi" diye. düz mantık bakar, bak bakalım özelleştirme şekline, özelleştirme bedeline? özelleştirme salt "kurum özel bir firmanın eline geçsin de, nasıl geçerse geçsin" mantığıyla yapılmaz orada. dünyada 2 çeşit özelleştirme vardır. biri batı avrupa'da ve kuzey amerika'daki anglo-sakson tipi özelleştirme diğeri de öncelikle kâr eden kurum ve kuruluşları 3-30 paraya (özellikle yabancıya) satıldığı arjantin tipi özelleştirmedir. buyur arjantin de özelleştirme yapıyor hacım, bir de oraya bak ne halde? montofon cinsi olanların önce bu özelleştirme tiplerini öğrenip, sonra da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamayı iyice hazmettikten sonra ülkemde yapılan özelleştirme şekillerini eleştiren kişileri "özelleştirme karşıtı" olarak yaftalamamayı öğrenmesi gerekir.
not: çok uzun bir yazı oldu ve buraya kadar okuyan kişiye de teşekkür etmeyi kendime bir borç bilirim.