bugün artık kendi başının çaresine bakması gereken bir yetişkin olduğumu anımsayarak kendime yağda yumurta yapmaya karar verdim - bildiğim tek yemek de* bu.
her şeyi hazırladım, yağı tavaya attım, yumurtaları kâseye kırdım, ama ortada tuzluk görünmüyordu. hay allah! tuz tuzluğa nereden geliyordu peki? işte bu dahice düşünceyle hareket ederek bir arayış başlattım; uzun sürdü: annemin tuz paketini ya da içine tuz koyduğu bir kap filan varsa onu nerede tuttuğunu bilmiyordum. sonunda üzerinde "tuz" yazan bir paket buldum ve bir çay kaşığıyla ondan tuz alıp kâseye saçtım "bol tuzlu olsun," diye diye, yumurtayı çırptım, her neyse işte, pişirdim/kızarttım - ne yapılacaksa onu yaptım. sonra masaya oturdum, ekmeğim, çatalı, bıçağım vs. önce ekmeği yumurtanın üzerine bastırırsın, sonra üstüne bir parça filan koyarsın, tadından yenmez; ama evet, ben de tadından yiyemedim. ilk lokmada o kadar aradığım tuz tadını bulamadım, ikinci lokmada anlamaya çalıştım, üçüncü lokmada hemen tuz paketini buldum ve üzerini okudum ve okudum ki*: "toz şeker". bittim, sözlük, yıkıldım. sonra babama anlattım, "daha güzel olur," dedi, çocukluğunda, köyde, pekmez dökerlermiş yağda yumurtanın üstüne. bilmiyorum, babacığım, ben yiyemedim.
bu arada kendimi saul bellow romanı kahramanları gibi hissediyorum, sözlük. elimi neye atsam hüsran/hayal kırıklığı - başarısızlık hulâsa. daha ortayaş sendromuna filan girecek kadar büyümedim ki...