levent köker

entry18 galeri
    14.
  1. bugün zaman yorum sayfasında yazdığı isviçre'nin minare yasağını konu alan yazısını türkiye'de uygulanan başörtüsü yasağı ve alevilerin cemevi isteklerine karşı takınılan tavır ile karşılaştırarak oldukça başarılı tespitler yapmış olan prof.

    --spoiler--

    Bu çerçeve içinde, müstakbel tam üyeliğinin çokkültürlü bir Avrupa oluşumuna katkı açısından hayatî önem taşıdığını fark eden Türkiye, temel hak ve hürriyetler düzeni açısından kendi içinde bir türlü aşamadığı sorunların daha kolaylıkla üstesinden gelecektir. Örneğin, minare yasağı vesîlesiyle öğrenmemiz gereken birinci nokta, din ve inanç hürriyeti bağlamında nelerin aslî önemi hâiz olduğu konusunun o dine veya inanca mensup olanlarca belirleneceğini ise, şunların da artık tartışma dışına itilmesi gerekecektir: (1) Üniversitelerde uygulanmaya devam eden ve Anayasa Mahkemesi kararları netîcesinde maalesef artık anayasal bir statü kazanmış gibi görünen "başörtüsü yasağı"nın savunulabilir bir temeli kalmamıştır. Zaman zaman bazı gazete köşelerinden sarkan "başörtüsünün islam'ın emri olmadığı" türünden yakıştırmalarla bu yasağa destek olanlar, "minarenin islâm'ın gereği olmadığı" argümanıyla aynı mantığı paylaşmaktadırlar. ikinci değerlendirme Müslümanlar açısından nasıl kabûl görmüyorsa, başörtüsü için de aynı şey geçerlidir. Üstelik başörtüsü yasağı minare yasağından daha da vahimdir; zira, minare yasağına rağmen Müslümanlar isviçre'de eğitim hakkından yararlanabilmekte ve ibadetlerini yapabilmektedirler. Türkiye'de ise başörtüsü eğitim hakkının önünde bir engel olarak durmaktadır. (2) Benzer bir biçimde, Alevilerin cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınması taleplerine karşı çıkılması da, minare yasağına benzeyen ve en az bu yasak kadar savunulması imkânsız bir mantık temeline dayanmakta ve Türkiye'de din ve inanç hürriyetinin gerçekleşmesi önünde bir engel olarak durmaktadır.

    Minare yasağından çıkarmamız gereken dersler, hem dünya ve Avrupa ve hem de Türkiye bağlamında kuşkusuz bunlarla sınırlı değildir. Din ve inanç hürriyeti söz konusu olduğunda şu üç nokta üzerinde birleşmemizin şart olduğu, bu vesîleyle bir kez daha vurgulanmalıdır. (1) Devlete bağlı, resmî bir din veya inanç örgütlenmesi olmamalıdır. (2) Herkes, dinini veya inancını, tek başına veya toplu olarak, özel veya kamusal alanda ifade etme ve ibadetini gerçekleştirme bakımından serbest olmalıdır. (3) Farklı din ve inançlara karşı devlet ve toplum düzeylerinde eşit saygı gösterilmelidir. Minare yasağı, hiç kuşkusuz, bu üç unsuru ihlâl edici boyutlar taşımaktadır ve bu yüzden şiddetle kınanmalıdır. Bununla birlikte, Türkiye'de de, din ve inanç hürriyetinin bu üç unsuru açısından yapılması gereken bir dizi reform açılımların bekleme odasındadır. Minare yasağına duyulan tepkinin sıhhati de, dolayısıyla, Türkiye'nin bu reformları gerçekleştirmesine bağlı bulunmaktadır.
    --spoiler--
    0 ...