başka zaman dönüp yüzüne bile bakmadığımız fıstığın bir hikayesidir bu aslında.
hayatımız boyunca farklı kuruyemiş çeşitleri tadarız. fıstığı, fındığı, cevizi...vs vs ama aralarında bana her daim en acınacak durumda olan fıstık gelmiştir nedense. zira annelerimiz puding yapar üzerine fındık koyar, baklava yapar içine antep fıstığı koyar ama fıstık olarak da bilinen yer fıstığı sadece alkol tüketimi esnasında hatırlanır. bayramda çocuklar bile burun çevirir fıstığa zira maddi ve manevi hiç bir değeri yoktur, tadı yoktur, tuzu yoktur. hafif bir gıdık kaşıması vardır ama bu onca emeğe kıyıp fıstık soyup yiyince alınacak tadın yanında oldukça büyük bir zahmettir.
yalnız kalmıştır fıstık, yalnızlığından ziyade yanlız kalanların da arkadaşı olmuştur. hangimiz (öğrencilik durumlarında para yokken) bir kaç biranın yanına ucuz diye fıstık alıp dertlene dertlene içmemişizdir? kaçımız zil zurna sarhoş olup fıstık paketine aşk sözleri söylememişizdir? (ben bir kaç defa yapmışım, anlatanların yalancısıyım).
bazen de mutlu arkadaş ortamlarında çerez tabağında en son kalan olmuştur fıstık. soslu mısırlar, fındıklar bitmiştir. hepsi fıstığın yanında daha gözde olduğu için burada da dışlanmıştır fıstık. yalnızların adamıdır, kuruyemişlerin küçük emrahıdır.
üstte de vurguladığım gibi alkollü ortamların dert ortağıdır fıstık. biranın yanında güzeldir. edi'nin büdü'südür. biranın acısını alan, akla eski sevgililerin geldiği anda sanki onların kafalarına inen birer balyoz darbesinin sesi gibi ses çıkarır ağızda. belki farkına varmayız veya vamak istemeyiz. zaten farkında olduğumuz şeyleri farketmemek için içmiyor muyuz?
bu yazı, az önce yere düşüp de farketmeden üstüne bastığım fıstık için olsun.