mazeretim var asabiyim ben

entry166 galeri
    110.
  1. öncelikle;

    (#6389631)

    francoise sagan'ın bir sözü vardır, gençliğime sığınıp da konuşuyor değilim ki ben diye.

    şüphe yok ki bu zat-ı muhterem gençliğine güvenerek konuşan, pardon yazan bir insan değildir.

    genel inançların bile birer kışkırtma niteliğine büründüğü yerde korku ülkesinin sınırları başlar. bu çağ ise iletişim araçlarının hudutsuz terörünün sürdüğü demokrasi denilen aslında şabalakların zorbalığını yaşadığımız bu salak çağda katmerlenir. arıların balının radyoaktif tad alması pek mühim değildir diyebilir miyiz? diyemeyiz ama şark toplumları buna -türkiye cumhuriyeti dahil- olmak üzere taklitçilikle biryere varmaya çalışır ama ne yazık ki çoktan treni kaçırdıklarından her ithal ettiği fikri, gelişmeyi kendi çürümüş kalıplarına uydurmaya çalışır. cnbce dizileri seyredip sır kapısının ecnebi versiyonlarını seyrederek kendini muassır medeniyetlere vardığını sanır ama bizim uygarlığımız onlara zavallı gözüyle bakar, ziyafet soframızdan arta kalanlarla birşeyler yapmaya çalışan amerikan hödüklerinin çöpleriyle gün geçirirler. biz onlara güleriz ve onlarla dalga geçeriz. çünkü medeniyet o değildir. medeniyet fikri olarak seviyeye ulaşmaktır. ezber değil içselleştirmektir.

    elbette bunu becerebilenler fevkalade azdır ve azınlıktadırlar. hiç bir zaman halk adamı olduğumu iddia olduğumu iddia edecek değilim ama fevkalade halk adamıymış gibi yapabilirim.

    imdi gel bakalım yanıma sana diyeceklerim var;

    allah, yol, dava, ideal gibi kelimelerin bütün varlıkların hecelediklerini, zat-ı alimin gören gözümü kör ettiğimi söylemişin.

    istersen bu heceleri kelime bazından alalım. mesela allah kavramını.

    allah kavramını istediğin kadar düşünürsen düşün anlayamazsın. anlaak için elinde bir sanş vardı. buna rükuh derlerdi. ruhsal dinlenmeni icra ederdin. uzun uzun anlatmayacağın ama şu çok övdüğünüz topraklarda taşına toprağına kurban olduğunuz topraklarda bunu muhafaza etmek deveye hendek atlamaktan çok çok zordur. çünkü kuru kalabalıklar sana nefret tohumları serpmek için elinden geleni yapar. aslında bu rükuh, mana ya da herneyse ben buna kısaca huzur derim. ancak huzurla bulabilirsin onu ama nefret geldiğinde huzur kaçar yerine şekliyetçilik gelir. ondan sonra beyhude yere ara dur. şimdi allah hakkından kul hakkına geçmek istemiyorum. çünkü bu husus hakkında fikriyatımı kalme alıp gözü açılmamış sığırcık yavrularının kafalarını karıştırmak ve şirke koşmalarını istemiyorum. sığırcık yavruları da umurumda değil aslında kurallara azami miktarda uymaya gayret göstermek daha işime geliyor, bunun mahkeme-i kübrası var. ama bir yerde ararsan bulamazsın diyerek bu bahsi kapatıyorum.

    yol.. her yol romaya çıkar. her zaman hakir gördüğünüz şu anda yarar sağladığınız herşeyin temeli. yapılarını yakıp yıktığınız harabelerinin taşlarından gecekondularınızı diktiğiniz, üç kurus para bulmak için parçaladığınız ola ki defineyi bulduğunuz da ise ganimeti paylaşma kavganızdan dolayı yiyemediğiniz bundan sıyrıldığınızda ise meblağı doğan slx, lahmacun fırını, boktan bir apartman dairesine, iyi sucu dükkanına bağladığınız medeniyetin rusumu. siz mi barbarsınız yoksa o medeniyet mi? barbarlar hep unutulur ama medeniyetler hep yaşar, kendi düşmanlarına bile leşleriyle kan, can verir. gübresinden filizlenen mahsulu yiyorsunuz ve bunu inatla pas geçiyorsunuz. ne kadar da hazin...

    dava hususunu ideal hususuyla birlikte ele alacağım. idealiniz nedir? gökyüzündeki cenneti yer yüzüne indirmek mi? buna kadir değilsiniz. toplumsal kurtuluş mu? şüphesiz bir kahramanlıktır bu. kahramanlar ise aptaldır. çünkü toplumsal kurtuluş diye birşey yoktur bunu kim dediyse sizi fena yemişler. size kızmıyorum, çünkü siz halkı kurtacağım diyerek toplu tabanca ile devrim yapmaya kalkan kurtarmak istediği halk tarafından ele verilenlerden bir nebze daha iyisiniz. çünkü onların mirascıları hatalarında hala ve hala inat ediyorlar. inat etmeyenler ise bazı sloganları ağızlarına dolayıp binbir parçaya ayrılmış el aynasının bir zerresinde mevkii kazanmaya çalışıyor. kazanamayanlar ise çay bahçelerinde bira içip denize karşı sızım sızım sızımlanıyor. işin hazini o el aynalarının zerrelerini evren sanıyorlar, ha ha ha...

    bu kelimelere söyle bir dokundum daha da derinleştirmeyeceğim ama gerekirse derinleştirirm ama devreleriniz yanarsa ben karışmam. gidin kendinizi sigortalatın.

    bu muğlaklılar arasında hiçbirşeye taraf olamam, taraf olmazsan bertaraf olursun diyenlerin esas bertaraf hatta zebun olduğuna eminim.

    çünkü bir şeye taraf olmak aptallığa kadar yolu vardır. çünkü aptallar slogan atar akıllı insan düşünür. çıkmaz sokaklardan çıkmak ister ama bunun sloganla ve gürültüyle yapılmayacağını bilir. nesneleri gürültülerinden ayırmak gerek azizim.

    ama ayıramayınca ne olur? çok basit ya zuhal topalla izdivaç seyredip günü geçer veyahut sanat sevicisi olur yahut ömrümü bir vehme harçamışım der o vehime tam gaz devam eder.

    azizim bu evrensel komediyi izlemek bazende gibiymiş gibi yapıp süfli oyunlara dalmak gerekir. çünkü o süfli oyunlar daha doğrusu kazuratlıklar kadar eğlenceli şeyler yoktur.

    hele ki oltaya takılmış havuçu kovalayan eşşekler, kendi kuyruğunu kovalayan dört ayaklıların hali kadar neşeli birşey yoktur. bu neşeli ve matrak hallerini o kadar çok ciddiye alırlar ki şarlo bunların yanında cenaze töreni gibi kalır.

    evet ben bunları izlemekten zevk alıyorum. insanoğlunun hiç bir zaman adam olmayacağını biliyorum hem de çok iyi. doktor ne yerse yesin diyorum sadece.

    ihtiyaçlarım sizin olsun bana lükslerimi verin diyerekten bu kelamı tamamlayacağım ama sunu da hatırlatacağım; servet cep dolaşır asalet sabit kalır. domuzlar birden fazla doğurur ama bir küheylanın tırnağı bile olamazlar.

    vel hasıl-ı kelam;

    Şampanya soğuk,büyük miktarlarda ve bedava olmalıdır.

    Winston Churchill

    Irma la douce Boulevard Les Halles, paris

    31 ekim
    5 ...