çok samimiyetle söylüyorum normalde sandık içini çizen adam bir mahsende ya da kapalı bir mekanda tutuluyor. tamamen çıplak, zincire vurulmuş. Bizim bildiğimiz tanıdığımız ersin karabulut her hafta mürekkebi, kağıdı koyuyor önüne "çiz lan" diye kafasına vura vura çiziyor sonra dergi binasına gidip işin avantasına bakıyor. Garibim gerçek ersin'de o ışık girmeyen mahsende başını ellerinn arasına almış bir ileri bir geri sallanıyor.
yani şimdi hayatında belli bir noktaya gelmişsin, egonla alakalı problemleri aşmışsın. Hala bana ezik, romantik-komedi filmlerindeki sakar ama aşk dolu adam triblerine giriyorsun ki? Yani onları çizen ile o hayatı yaşayan kişiler çok farklı? ARtık hatuna doymuşsun, ortama doymuşsun daha ne diye bu kasmalar? Aynısını alpay erdem'e de söylemiştim bir imza gününde, "valla ben daha pısırık, içine kapanık birisini bekliyordum ama baya" özgüveni yerinde, farkındalığı yüksek en az 3 cv dolduracak bir adam buldum.
edit: Yalnız şaka maka çok deli hikaye çıkar bak bundan. bir tarafta aşırı yetenekli fakat sosyal ortamlara giremeyen bir kardeş, diğer tarafta onun yaptıklarıyla insanların hayranlığını kazanan ruh hastası bir ikiz.