doğduğunda oradaydım, seni gizleyen kapının hemen ardında. annem açtı o kapıyı, senin de babannen. mavi bir beşikte yatıyordun, gözlerin yumuk yumuk, açamıyordun henüz, göstermiyordun masmavi gözlerini bize. o günü hatırlarım da nedense hiç heyecanlanmamıştım seni görünce, garipti, öyle hiç te yeğenim gibi değildin hani, bilemiyorum. evine getirdik sonra seni, adına oyun parkı denen beşikten daha büyük yatağına koyduk minnacık bedenini, maviliklerin hala sır, inatla açmıyorsun. içime bir şüphe düştü "yahu yeğenim doğdu, hiç heyecan yok içimde, odunmuyum ben?" dedim kendi kendime, dizlerimin üstüne oturdum, çenemi yatağına dayadım ve seni izlemeye koyuldum, hani derler ya melek gibi diye aynen öyle uyuyordun, sessiz ve huzurlu. bu sessizliğin endişeye sevk etti beni, niye bilmem birden nefes alıyormu acaba diye düşünmeye başladım, önce ufacık göğsüne elimi götürdüm, öyle minikti ki avcumu ancak kaplayabiliyordu. hemen koştum küçük bir ayna buldum, ağzına yaklaştırdım, malum eski numaradır şayet ayna buharlanırsa nefes alıyorsun demektir, ha bu arada yüreğim pır pır bu anlamsız endişenin yarattığı korkudan. derin bir ohh çektim içimden, ayna buharlandı. sakinleşip izlemeye devame ettim, dudakların hafifçe tebessüm etti, gözlerime inanamadım o yüzden tekrar dikkatlice baktım, evet evet gülümsüyordun, gözlerin kapalı benim gördüğüm ilk gülcüğünü bilmeden de olsa bana atmış oldun. hemen koşup haber verdim abimin eşine, o da dedi ki "bebekleri uykusunda melekler güldürürmüş, normaldir." tekrar odaya döndüm, mavi boncuklarını açmıştın artık, gizlemiyordun, nasılda panik halinde etrafına bakıyordun, inanılmazdı. o telaşlı bakışların sürerkeeeen, önce gözlerini kırptın bir kez ve sonra minik bir ağlama sesiyle başladın, hele o alt dudağın gözümün önünde titreyince "oğlum", kalbim, adeta minik bir buğday tanesi olup, iki değirmen taşının arasına sıkışmış gibi acı verdi bana, hiç anlamadığım o duyguyu hissettirdi işte bu acı. ne seni elime alıp teselli etmeye çalışabildim, ne karşında durabilme cesaretini gösterebildim, ne de başkalarının beni görmesine. hemen koştum büyük salonun kapısının arkasına, elimi kolumu ısırarak ağladım oracıkta, kapı arkasında, tanrıdan merhamet dileyen biri gibi. benim güzel yeğenim, senin "oğlum" olduğunu işte böyle anladım ben, sen sadece alt dudağını titretmedin o an, benim kalbimi de ölçülemez bir şiddetle sarstın, kalp, yerinden oynadı.
canım "oğlum" bu ne endişe diyeceksin şimdi ama sen yine de dediğime kulak ver; olur da bir gün azrail düşerse peşine, "dur, bırak peşimi, amcamın tembihidir beni değil onu alacakmışsın" dersin emi "oğlum".
unutma "oğlum" amcan hep yanında. senin için, değil herşeyi yapmak, uğrunda ölmeye bile çoktaaan hazır.