Bir taraf için: akılda hep "yürümez" düşüncesi varken, inadına yürütmeye çalışmaktır. Karşındaki pes ettiğinde, yanına koşup kocaman sarılmak, gözlerinin yaşını silmektir. Onun için yemek yemeyip zaman yaratmak ve sesini duyabilmek için koşturmaktır. Fırtına, iptal edilen seferler, kar, buz ve hastalık demeden onun yanına koşmaktır. Onun kokusunu duyabilmek için her şeyi ve herkesi karşına alıp; her şeyden vazgeçip inadına yaşamaktır. En kötü geçen günün ardından bile, onun sesini duyduğunda her şeyi unutup çocuk gibi gülümsemektir.
Diğer taraf içinse:
iki şehir birbirine ne kadar yakınsa, o kadar uzak olmaktır. Yollardan bunalmak, telefon konuşmalarından yorulmak, yalnız uyumaktan bıkmaktır. sevgilisinin Uzaktaki sesini duyduğunda, ona ayrılmak istediğini söyleyemeyip yalanlar uydurmaktır. Yatağımda değilsen, benim değilsin diye düşündüğünü itiraf edememektir. Sevgili hıçkıra hıçkıra ağlarken, ruhsuzca susmaktır. Doğruyu kendine bile söylemeyip, kendisi için şeyi göze alan sevgiliyi, başka şehirde olmak zorunda kaldığı için suçlamaktır. Hatta, "neden ayrılmaktan bahsediyorsun, sen ayrılmak istiyosun" diyerek ayrılığın tüm sorumluluğunu onun üstüne atmaya çalışmaktır.