geyiği geçersek cenaze günü yazılmış bir yazımdan;
'babam.. Burdur'un Bucak ilçesinin bir köyünde doğmuş bir adam. köyde okul yok malumunuz, okumak için çogu dönemini ailesinden uzakta geçirmiş bir adam. sene 80ler. babam Ankara Universitesi ziraat fakultesınde okuyor ve 5 kişi arkadasıyla aynı evde kalıyor.. Kadir, Ali, Muhsin, Mevlüt ve Erol. bunlar zamana direniyorlar ve dostlukları birbirlerinden bazı noktalarda ayrı düşen fikirlerine rağmen pekişiyor.. gençler, deli dolular. okumak için geldikleri okulda siyasi olaylar nedeniyle derslerden baya uzak dönemler geçiriyorlar.. arkadaşları ölüyor, öldürülüyor, camdan atılıyor mesela.. her yeni gün yeni bir arakadaşlarının ölüm haberini alıyorlar.. umarsız ve basit.. gencecik arkadaşları ölüyor.. tebi bu bahsettiğim tek taraflı bir durum değil. onların zamanında karşıt görüşten de pek çok kişi ölüyor, öldürülüyor.. pek çokları kayboluyor ve bir daha haber alınamıyor.. öldülerse mezarları bile belli değil. pek çokları yakalanıyor, işkence görüyor..
Muhsin amca da onlardan biri. benim için 'amca' Muhsin amca. çünkü küçüklüğümden beri tanıyorum onu. aklım daha kıt ererken bizim evde ailecek toplanıldığını hatırlıyorum. Mevlüt amcanın her gelirken bana çikolata getirdiği zamanları hatırlıyorum. geçmişi, sohbetlerini ve kahkalarını hatırlıyorum. sonra biraz değişiyor zaman. Alparslan Türkeş ölmeden daha patide bazı sorunlar. sonra Muhsin amca kendi yolunu seçiyor ve BBP'yi kuruyor. sonra milletvekili oluyor ve milletvekili lojmanlarına taşınıyorlar. ama hala görüşüyor bu 5 kişi, dostluklarında hiçbir eksilme yok..
ben büyüyorum babamın arkadaşları ölüyor birer birer. önce Yakup amca, şimdi Muhsin amca. babamın yaşlandığını hissediyorum bunları gördükçe. içimde garip bir tedirginlik..
eve girdiğimde yüzüm düşmüş, kamptan bunalmış bir haşdeyken ablam kötü haberi veriyor.. 'muhsin amcanın uçağı düşmüş bugün. daha bulamamışlar.' ben ağlamaya başlıyorum ama elimde değil. öyle böyle bir ağlama. 'kesin ölmüştür..kesin ölmüştür..' diyorum. ablam sakinleştiriyor. 'bak babam için daha kötü. sen sakin ol ki o daha da kötü olmasın'.. sonrası malum ben kaçak göçek orda burda, dersanede falan ağlıyorum. çünkü Muhsin amca her şeyden önce 'insan' gibi bir 'insan'.. merhametini, alçakgönüllüğünü, kibarlığını hayatının her yanına yansıtmış bir insan. yaşadığı türlü kazalar, gördüğü işkenceler, yıllarca kaldığı küçücük hücreye rağmen yaşama tutunmuş, ideallerinin peşinden gitmiş bir insan. kelimeler saçma bu noktada, çünkü klişe bu kelimeler. ama alçak gönüllüydü ben biliyorum.. tanıyorum çünkü..
Muhsin amcayı günler sonra buldular malumunuz. o süre içinde bizim ev kriz merkezi, arayanlar, haber soranlar, gelenler. sürekli telefon. ama haber yok. sonra ben bir akşam dersanden çıkarken radyoda duyuyorum ki '6 cesede ulaşıldı' başlıyorum ağlamaya ama nasıl şuursuzca. eve geliyorum evde kapının öününde ayakkabılar. hani anlarsınız ya bir şey olmuş ayakkabılar yığılınca kağının önünde. ben ağlayarak içeri giriyorum ama hıçkırarak. beni sakinleştiriyor annem babam. gidip Mevlüt amcaya sarılıp ağlıyorum sonra biraz. Erol amca ve ikisin de oğulları da varlar..
bugün cenazaesi vardı Muhsin amcanın. henüz çıktım oturdum bunları yazıyorum..
hayat böylesine boktan bir şey işte. düşünmeden, saygısızca, bir anda, çat diye.. her şey bir anlık.
bazen düşünüyorum ne için uğarışıyorum diye. her şeyi bırakıp gidesim geliyor, gitsem nereye gideceksem.
bir salonda Ali amca, babam, sonra Erol amca, Mevlüt amca oturuyorlar. Erol amcayla Mevlüt amca istanbul'da, Ali amca ALmanya'da yaşıyor. toplanma nedenleriyse aralarından birinin ölümü. sürekli düşünüyorum ya benim başıma böyle bir şey gelse. durup durup ağlıyorum ya bu kadar senelik arkadaşlarımdan birini kaybetsem diye.. salakça bir şekilde ağlıyorum. sonra düşnüüyorum acaba ölünce telefonunu ne yapıyorlar rehberdeki.. siliyorlar mı mesela.. bir 'C' tuşuna basınca 'sil Muhsin başkan?' mı çıkıyor ve siliyorlar mı.. hayat böyle basit ve şuursuz mu, bu kadar kolay mı.. nasıl oluyor..