kafanda kurgularsın, bütün cesaretini toplayıp davet edersin... ''evet'' der, yer ve zaman belirlersiniz. mutlu olursun, yolda yürürken sanki bulutların üzerinde plates yapıyormuşçasına mutlu... sağa sola salak salak gülümsersin, yoldan geçenlerin ''ulan manyağa bak! kendi kendine gülüyor'' deyişlerine aldırmazsın, kulak tıkarsın. yine de mutlusundur, eve gidersin yatağa havada parande atarmışcasına atlarsın. tavana bakarak o salak tebessümü yine yüzüne kondurursun. uykuya dalmak istersin ama heyecandan uyuyamazsın. hiç uyumadan güneşin dünyayı selamlayışını, yine yüzündeki o salak tebessümle izlersin. buluşma saati gelir, buluşma yerine gitmek için evden çıkarsın, bin bir türlü badire atlatırsın buluşma yerine gidene kadar... ve tabii çiçekçi çingeneden papatya alarak çingeneyi mutlu edersin, mutlu ederken sömürülürsün, elindeki papatyalarla ''ulan bunlardan taç mı yapsam'' diye düşünürken cüzdanını çarptırırsın, cüzdanını çarptırsan da mutlusundur. buluşma yerine gidersin, beklersin. saate bakarsın, beklersin. sağa sola bakarsın, beklersin. telefona bakarsın, beklersin. güneşe bakar, beklersin. papatyalara bakar, beklersin. suratındaki salak tebessüm yerini hüzne bırakmak üzeredir, sen hâlâ beklersin. sonra telefonun acı çığlıyla irkilip, elini cebine götürürsün, telefonu alırsın, mesaj yüklenirken beklersin. ''ben gelemiyorum'' yazısını okurken de beklersin. koca bir yalnızlık alır götürür seni ve beklersin...