michael jackson

entry1472 galeri
    546.
  1. internette okuyup ağlamama sebep olan bir yazı. okuyunca onu daha iyi anlayıp, daha çok özleyeceksiniz.

    micheal'ın 2001 yılında oxford üniversitesinde yaptığı konuşmanın ( bir kısmının) türkçe çevirisi :

    teşekkürler, teşekkürler sevgili arkadaşlar. kalbimin en derininden bu kadar sevecen, bu kadar içten bir hoş geldiniz'e teşekkür ediyorum.. ve sayın başkan, kabul etmekten şeref duyduğum nazik davetiniz için size de teşekkürler.. 11 yıldır bir parti lideri gibi banaheal the world projesi için destek veren shmuleye de teşekkürümü bildirmek istiyorum. sen ve ben heal the kids i oluştururken çok çalıştık, kitap yazmamızın yanı sıra tüm girişimlerimizde hep yanımızda olan destekçi ve sevecen bir dosttun. aynı zamanda toba friedman a da teşekkür etmek istiyorum.

    ben albert einstein, rahibe teresa, malcolm x, ronald reagan gibi tanınmış simaların doldurduğu böyle bir yerde ders verme konusunda oldukça mütevazıyım. kurbağa kermit in bile burada konuştuğunu duyduğumda, kermit in yeşil olmak kolay değil mesajıyla bir yakınlık hissettim,eminim o da yeşil olmayı burada konuşmaktan daha kolay bulmamıştır benim gibi..

    sanırım bu akşam size bahsedeceklerimin listesini saymakla başlamalıyım önce.. arkadaşlar, bu salonda daha önce konuşan akademik uzmanlığa sahip konuşmacılar kadar bir şey iddia etmiyorum size. benim tek iddiam, birçok insanın göremeyeceği kadar çok yer ve kültür tecrübesine sahip olmamdır. insanın bilgisi, ilerlemesi sadece kütüphanelere, kağıt ya da mürekkebe bağlı değil.. insan kalbiyle yazılmış, o'nun ruhuna işleyen bilgileri de kapsıyor.

    ve arkadaşlar, kısacık ömrümde çok sık yüz yüze geldiğim bir gerçek var; hala sadece 42 yaşımda olduğuma inanamıyorum. bunu shmuleye de sık söylerim, benim ruh yaşım en azından 80lerde. ve bu gece buraya 80 inde biri gibi yürüyerek geldim (sakat ayağını kastederek). lütfen bu mesajıma kulak verin, çünkü size anlatacaklarım, gezegenimizi, insanlığı iyileştirip, kendine getirebilir.

    tanrının lütfuyla, çok erken yaşlarda artistik ve profesyonel kabiliyetimin farkına vardım, kısmetliydim. fakat elde ettiğim başarı sadece benim nasıl biri olduğumla eşdeğer değil, dostlarım da başarımda pay sahibi.

    bu gece buraya bir pop ikonundan çok ( ya da nasıl adlandırıyorsanız), bir jenerasyonun ikonu, çocuk olmayı fazla bilmeyen bir jenerasyonun ikonu sıfatıyla geldim. hepimiz çocukluğumuzun ürünleriyiz. fakat ben ; dünyayı umursamadan gülüp oynanan, anne-baba ve akrabalarla tadını çıkaran, değerli ve harika bir çağın yokluğunu çeken, çocukluğundan mahrum kalmış bir ürünüm. hepiniz bana jackson 5 döneminden beri aşinasınız, 5 yaşından beri bu grupta yer alıp şarkı söylemeye, dans etmeye başladım ve bir daha da bırakamadım. o günden bugüne kadar bende değişmeyen bir şey kaldı ; tipik küçük bir çocuk olmak istiyordum, ağaçlara tırmanmak, içi su dolu balonlarla oynamak, arkadaşlarımdan bir şey saklamak ya da onları kovalamak. fakat kader beni başka türlü bir yola soktu ve tek yapabildiğim çevremdeki gülüşmelere ve oyun zamanlarına imrenerek bakmak oldu.. profesyonel yaşamımda dinlenme-erteleme yoktu.

    ünlü olduğumdan beri, şişman bir takımın içine girip kılık kıyafet değiştirerek, sakal ve gözlük takarak güney california nın kenar mahallelerinde kapı kapı dolaşır, magazin dergisi dağıtımı yapar, günümü geçirirdim. bu kenar mahalle evlerine ayak basmayı seviyordum, oradaki çocuklarla monopoly oynamayı, büyük anneler gibi bakıcılık yapmayı.. birçoğunuza bunlar önemsizmiş gibi gelir, ama ben büyüleniyordum onlardan.

    çocukluğunu yaşayamayan bir ben varım diye düşünürdüm bazen, ta ki 1930-40 lı yılların ünlü çocuk sinema yıldızı shirley temple ile tanışana kadar.. ilk tanışmamızda birbirimize baktık sadece, bir şey söyleyemedik, sonra sarıldık ve ağlamaya başladık.. benimle aynı acıyı paylaşıyordu tıpkı yakın dostlarım elizabeth taylor ve macaulay culkin gibi..

    tüm bunları sizin sempatinizi kazanmak için anlatmıyorum fakat üzerinizde bir etki bırakmak ilk önemli hedefimdi. bugün sadece hollywood 'un çocuk yıldızları olmayan çocukluklarından dolayı acı çekmiyor, bu evrensel bir felaket, küresel bir facia.. çocukluk, modern zaman yaşayışının en büyük kanayan yaralarından biri. çok çocuk yapıyoruz ama onlara istedikleri eğlenceyi veremiyor, haklarını aramayı sağlamıyor, özgürlüklerine izin vermiyor, çocuk olmanın ne demek olduğunu öğretemiyoruz..

    yaklaşık 12 yıl önce, bad dünya turuna henüz başlamak üzereyken, küçük bir çocuk anne-babasıyla beni california da ki evimde ziyaret etti. kanserden tükeniyordu, benim müziğimi ve beni ne kadar sevdiğini söyledi. ailesi, bana çocuğun yaşayacak fazla zamanı kalmadığını, her gün ölmek istediğini anlattılar. ona döndüm ve şöyle dedim ; bak,3 ay içinde konser turumu başlatmak için senin kansastaki kasabana geleceğim. senin de şova gelmeni istiyorum. sana kliplerimden birinde giydiğim ceketimi vereceğim. gözleri çok bitkin bakıyordu bana verecek misin gerçekten? dedi. ben de evet,vereceğim ama önce söz ver, şovumda bu ceketi giyeceksin. onun dayanmasını,kendisini bırakmamasını sağlamaya çalışıyordum. şovuma geldiğinde bu ceketi ve eldiveni senin üzerinde görmek istiyorum dedim.. ve ona yapay elmas taşlı eldivenlerimden birini verdim. genellikle asla eldivenlerimi vermem, çocuk cennette gibiydi..

    fakat belki de şimdi cennettedir.. çünkü yaşadığı kasabaya gittiğimde onun öldüğünü öğrendim. ailesi onu eldivenimle beraber toprağa vermiş. sadece 10 yaşındaydı hayranım.. tanrı şahittir ve ben de şahidim ki o yaşamak için elinden geleni yaptı. fakat en azından ölürken sevildiğini biliyordu, sadece ailesi tarafından değil, benim tarafımdan da.. ben de onu sevmiştim. bu dünyaya yalnız gelmedi, yalnız da terk etmedi..

    bu dünyaya sevildiğinizi bilerek girerseniz, aynı şekilde bunu bilerek ayrılırsınız. bir profesör sizin notunuzu kırabilir, kırılan olmayacaksınız, patronunuz sizi itip kakabilir fakat ezilen olmayacaksınız. kavgacı bir grup sizi alt edebilir, fakat yeni zaferler sizi bekler.. nasıl bunlar sizin şevkinizi kırabilir ve sizi aşağıya çekebilir?

    sevginin en değerli nesnelerisiniz.. fakat sevildiğinizi hafızanızda tutamıyorsanız, dünyanızı bir şeylerle doldurmaya mahkumsunuz. ne kadar paraya sahip olduğunuzun ya da ne kadar ünlü olduğunuzun hiçbir önemi yok, hala boş hissedeceksiniz kendinizi. araştırmanız gereken şey kayıtsız şartsız sevgi koşulsuz teslimdir..

    arkadaşlar size bir resim çizmeme izin verin, tipik bir amerikan resmi, ' 20 yaş altındaki altı genç intihar edecek, 12 çocuk ateşli silahlardan ölecek, 1352 bebek henüz ergenlik dönemindeki genç annelerden dünyaya gelecek, 399 çocuk uyuşturucu kullanmaktan yakalanacak..' hesap edin yıl değil, 1 gün sadece.. bunlar dünya tarihinin en zengin, en gelişmiş ülkelerinden birinde oluyor.

    biz kendimize şu soruyu sormuyoruz. bu kadar acı, kızgınlık, şiddet nereden geliyor? besbelli olan bir şey var : çocuklar ihmalkarlığa aynı gürültüyle cevap veriyor, aldırmazlığa karşı sarsılıyor ve fark edilmek için avazı çıktığı kadar ağlıyor.. amerika da bir çok çocuk koruma uzmanı'nın söylediği gibi, milyonlarca çocuk kötü muamele kurbanı.. evet umursamazlık..
    zengin, seçkin, her yeri elektronik eşyalarla boğulmuş evlerde, anne-baba eve geldiğinde akılları hala ofislerinde.. ve onların çocukları? evet duygusuzca, umarsızca her şeyi yapabilirler, tv,bilgisayar oyunları, videolar, seçenekler sonsuz...

    henüz çok küçükken hatırlıyorum, deli, ahmak bir köpek vardı adını kara kız koymuştuk.. kurt-retriever kırmasıydı. sadece bir koruma köpeği değil, korkutucu bir yanı olan ve sinirli bir köpekti. kardeşim janet ve ben bu köpeğe aşırı derecede sevgi gösteriyorduk, fakat asla onun güvenini kazanamadık, çünkü önceki sahibinden inanılmaz kötü muamele görmüştü.. sahibinin onu dövdüğünü biliyorduk. nasıl dövdüğünü bilmiyorduk ama zavallı hayvanın içindeki sevgiye cevap verme duygusu körelmiş gibiydi..

    bugün bir çok çocuk, yavru hayvanları seveyim derken onların canını yakıyor, sevgi ihtiyaçlarını karşılayayım derken onların da aileleri olabileceğini hesaba katmıyorlar. kendi planları ölçüsünde onları ailelerinden ayırıyorlar. çocuklar kendi bağımsızlıklarını ilan etmeye çalışıyorlar. erken yaşta evlerinden ayrılıp ,ailelerini arkalarında bırakıyorlar..

    benim cennet gibi bir çocukluk geçirmediğimi duyduğunuzda, belki fazla şaşırmayacaksınızdır. ilişkilerimdeki gerginliğin tek sebebi babamdır. babam sert bir adamdır, küçükken kardeşlerimi ve beni zorla iteklerdi, en iyi dans performansını sergilememiz için.. çok erken yaşlarda..

    şevkatini göstermekte çok zorlanırdı babam. asla bana beni sevdiğini söylemedi ve asla iltifat etmedi. eğer büyük bir şov gerçekleştirmişsem, sadece bunun iyi bir şov olduğunu söylemekle yetinirdi. eğer ortalama bir şov sunduysam bunun berbat bir şov olduğunu söylerdi.

    çok hevesliydi.. (burada duraksar,ağlamaya başlar..).. üzgünüm.. çok hevesliydi.. bir mendil alabilir miyim?(tekrar kendini toparlar) çok hevesliydi, bizim ticari başarı yapmamızı istiyordu.. ve maharetliden de öteydi, menajerlik açısından bir dahiydi, kardeşlerim ve benim profesyonel başarı elde etmemizi sağladı. en ufak bir ölçü kaçırmadan, tüm gücünü bize kullanarak, beni bir şovmen olarak eğitti, onun gözetmenliğinde tek bir adım kaçırmıyordum..

    fakat benim gerçekte istediğim bir babaydı, bana sevgisini gösteren bir baba. babam bunu yapmadı. gözlerimin içine baktığında dahi bana seni seviyorum demedi.. benimle hiç oyun oynamadı, omzunda taşımadı.. hatırlıyorum bir kere ama sadece bir kere 4 yaşındayken beni bir karnavala götürmüştü, küçük bir ata bindirmişti. küçük bir jest olarak görüyorum şimdi bunu, onunsa 5 dakika sonra unutacağı bir şey belki de..

    ben de bir babayım. bir gün çocuklarım paris ve prince'in büyüdüklerinde beni nasıl hatırlayacaklarını düşünüyordum.. nereye gitsem onların da benimle geldiklerini hatırlamalarını isterim, onları hayatımda nasıl her şeyden önce ilk sıraya koyduğumu hatırlamalarını isterim.. onların da hayatlarında bir takım sorunlar var, çünkü çocuklarım paparazziler tarafından sinsice izleniyorlar. benimle bir filme ya da oyun parkına gidemiyorlar..

    farzedelim ki büyüdüler ve bana gücendiler, kendi seçimlerim onların gençliğini nasıl etkiler? neden ortalama bir çocukluk geçiremedik yaşıtlarımız gibi diye sorabilirler mi? bu noktada dua ediyorum ki benim çocuklarım endişelerimi boşa çıkaracak.. kendi kendilerine şunu diyecekler bizim babamız yapabildiğinin en iyisini yaptı, kusursuz olamadı belki ama bize tüm sevgisini veren sıcak ve hoşgörülü biriydi (paris'in 7 temmuz'daki konuşmasına ne kadar benziyor..)

    sürekli pozitif şeylere odaklanmalarını diliyorum, onlar için gönülden yaptığım fedakarlıklara.. yaptığım hatalara bakıp da benden vazgeçsinler, beni eleştirsinler istemiyorum. böyle düşünürken aslında onların beni kabaca yargılamayacaklarını, kusurlarımı bağışlayacaklarını biliyorum. kendi babam da çocukluğumun zor yıllarını inkar etmesine rağmen beni sevdiğini biliyorum, o beni sevdi..

    beni sevdiğini gösteren ufak tefek şeyler vardı, çocukken tatlıya aşırı düşkündüm, favori yemeğim buzlu-tatlı çöreklerdi.. babam bunu bilirdi, birkaç haftada bir merdivenlerden aşağı indiğimde mutfakta bir kutu dolusu bu çöreklerden bulurdum. sanki noel baba gelip bırakmıştı onları..

    bu gece burada babamla ilgili hep pozitif şeyler hatırlamaya, yapmadığı şeylere odaklanmamaya, onu yargılamamaya çalışıyorum, daha derin düşünmeye çalışıyorum. sonuçta güneyde yetişmiş, fakir bir ailenin çocuğuydu.depression(büyük bunalım-ekonomik kriz) döneminde doğmuştu (1929 ları kastediyor) ve o'nun babası çocuklarını aç bırakmamak için çok savaşmış, sonunda o ve kardeşlerini acımasızca çalıştırmaya başlamış. bu ülkenin güneyinde yaşayan her zenci çocuğun o dönemki kaderiydi.. saygınlığının çalınması, ümitsiz bırakılması.. babamı öyle bir dünyada başkasının emrinde çalışan biri gibi gördüm.. oysa ben klipleri mtv de çalınan ilk siyah sanatçıydım. bunun ne kadar büyük bir olay olduğunu sonradan anladım. 80lerde..

    babam indiana ya yerleşip, çelik fabrikasında çalışarak geniş bir aile kurdu. ciğerleri mahveden, ruhu öldüren bir yerde aileye destek olmak için çalıştı saatlerce.. hiç birimiz merak etmiş miyizdir 'acaba bu durum onun duygularını açıklamasında zorlanmasına sebep olmuş mudur?' çocuklarına küçükken bu kadar başarılı olmaları için zorlayan birinin kalbine surlar örmüş müdür? diye..

    ben de babamın aslında bize karşı tüm acımasızlığının altında aslında bize duyduğu sevginin olduğunu görmeye başladım. beni iteklerdi ama sevdiği için, bu da sevginin bir türü, çünkü çocuklarına hiç kimsenin aşağıdan bakmasını istemezdi. şimdi zamanla, kızgınlığımın yerini günahları, hataları affetmek aldı, intikamın yerini uzlaşma aldı.. başlangıçtaki sinirim yerini yavaşça affediciliğe bıraktı.
    7 ...