siyaset bilimi eğitimi alırken ana kaynaklarımız hep ingilizce'ydi. bu tabi ingilizce'nin gücünden değil ingilizceYi kullanan toplumların dünya üzerindeki etkinliğinden kaynaklanıyordu.
bir çok fransızca eseri de ingilizce'den okuduk türkçe tercümesi olmadığı için. bu da türkçe'nin yetkin olmayışından değil de türk ekonomisinin yetkin olmayışından kaynaklanıyordu. güney asya'daki ulus-inşası süreçleri türkiye'de kitap basıp satmaya yetecek kadar kimseyi alakadar etmiyor maalesef.
bütün bunlara rağmen ilk baştaki savıma dönecek olursam. ingilizce kaynakları okurken cümlelerin mekanik olduğunu ve aslında tam olarak isteneni anlatamadığı izlenimi doğmuştu bende. türkçe söylense daha kolay olduğunu düşündürtürdü. mesela düşündürtürdü diyemezsin ingilizcede. cümleyi ettirgen yapan bir kalıp var ama ben kompozisyonlarımda sık sık kullanmaya uğraşırken ingilizce orjinal metinlerde pek rastlamadım. doğrudan ettirgen olan fiiller var onları kullanıyorlar ama hazıra dağ dayanmadığı için bir yerde tıkanılır hep.
işte böyle gençler. her dil iyidir. iyi olmasa zaten kendisini yaratan halk onu daha iyi bir hale ilerletecektir. benim sorunum da muhtemelen kendi ingilizcemin yetersiz oluşundan kaynaklanıyordu.
ama adam bir ettirgen çatı koyar diline. o da ingilizlerin ayıbı.