öğrencilik hayatı biten kişinin düştüğü boşluk

entry12 galeri
    ?.
  1. (#5706387) nin devamı niteliğinde...

    bacak kadar bir çocukken girdiğin bir dünya öğrencilik. yakanı dolandırıp düğmeye iliştirdikten sonra, annenin içini hazırladığı beslenme çantanı ve pek suyundan içmesen de suluğunu alır, sırtında boyun kadar çantayla sallana sallana okula giderdin annenle, hatırla...

    düz bir çizgi çizmekle başlamıştı dünyan, sonra bir sayfa "a" yazdın, bir sayfa "b" yazdın ödevlerinde. "z" ye kadar götürdün işi hatırla. toplama işlemi ve abaküsler, ikinci sınıfta çarpmayla, sonra bölmeyle tanıştın, yalan mı? hayat bilgisinden hayat hariç herşeyi öğrendin, öyle değil mi? vücudumuzu tanyalım köşesi, anadolu selçuklu devleti, osmanlı devleti büyüdükçe tanıştığın kavramlar değil miydi? artık ben beşinci sınıfım diye beslenme çantası götürmeyen de sen değil miydin? sonra ortaokul, kravat...

    ilk o kıyafeti giydiğinde heyecanlanmıştın hani, kravatlı olunca adam oldun sanıyordun. sonra artık tek bir tane öğretmenin yoku. bir sürü vardı. zaten artık öğretmenim de demiyordun, hocam diyordun. hatta bu kavramla ilk karşılaştığında "ne alaka? camidemiyiz?" diye şaşırmıştın ama bilmiyordun ki daha sonradan öğretmenim demeyi yadırgayacaktın. fülütle tanıştığında da müzisyen olabilirim sanmıştın bir an, itiraf et (gerçekten müzisyen olabilmiş insan, lafım sana değil; helal olsun lan sana). ingilizcenin ilk dersinde de yeni bir dünyayı keşfedeceğini zannedip, heyecanlanmıştın. büyüordun artık be, ergenlik çağında hormonların belden aşağı çekiyordu artık aklını. bir yandan okul, bir yandan ergenlik zor geliyordu bünyene. bütün dünyaya isyan edebilecek kadar güçlü zannediyordun ya hani kendini, sesin kalınlaşmıştı çünkü, heralde ondan?

    artık kabına sığmıyordun, kimbilir belki uyumadan önce yastığınla sex yapıyordun ve rüyana giriyordu takvim gazetesinin en arka sayfasında resmi olan göğüsleri açık mankenin canlanmış hali. liseye de geçivermiştin bu arada. ciddi ciddi aşık olabiliyordun artık. kalbin gerçekten kırmızılaşmıştı ve bir çift güzel göz sana aşk şarkıları söyletebiliyordu. dinlediğin şarkılarda ondan parçalar vardı ve hayat o olmadan anlamsızdı dimi? yavaş yavaş da yaklaşıyordu öss, artık hayat ciddileşmeye başlamıştı ufaktan ha?

    buraya kadar anlattığım şeyler üç aşağı beş yukarı tutuyordur sanırım senin hayatınla da. öğrencilik böyle gelişen birşey benim gözümde. sonra üniversiteye gidiyorsun belki falan. ama onun da sonu var be kardeş. belki şu anda üniversitedesin hala, ama bitecek; uzatsan da bir şekilde bitecek o okul. akademik kariyer değilse yolun, en fazla bir master kadar daha okuyacaksın. sonra artık en fazla banyoda master yapacaksın be dost, bitecek öğrencilik ne yazık ki.

    bazılarınız belki de "ne ne yazıkkisi ulan" diye tükürüklü çemkirmelerini aktarıyordur bana. hele bir işe gir de göreceğim ben seni o zaman. aaah o öğrencilik günlerim diye zırlayacaksın da kimse ziklemeyecek seni. çok geç uyuduğun bir gecenin sabahında derse gitmen gerekirken çok uykun olduğunu farkedince dersin ya da derdin ya hani, "sokarım lan dersine, bugün gitmiyorum" diye. işte, bu lüksünü kaybedince dank etmeye başlayacak bazı şeyler. gözlerinden kan gele gele, acı çeke çeke uyanmak zorundasın, başlayacaksın sövmeye. neyse, iş hayatını ilerleyen zamanlarda anlatayım, girmeyeyim oraya daha. asıl konumuz, öğrenciliğin bitiminde düşülen boşluk mevzusuydu, atlamayalım.

    okulu ilk bitirdiğimde, "ne yani? bitti mi şimdi gerçekten?" demiştim. insanın inanası gelmiyor ilk başlarda. ve bir sevinç hissi kaplıor ruhu. artık vizelerin, finallerin ve ders çalışmanın olmadığı bir dünya bekliyor beni diyorsun. artık özgür olduğunu falan düşünüyorsun. sanki ölmüşsün de cennete gideceksin artık belki. ama nerde o güzel günler ebesine çakayım. meğerse dünyanın en güzel şeyi öğrenci olmakmış ulan, bilemedim kıymetini.

    sonra işte o bahsetiğim sevinç anı geçince -ki çok kısa sürede geçiyor emin olun- bir boşluğa düşüyorsun ki abov! ulan, hep bir amacım vardı diyorsun, finalden falan iyi not almam lazımdı eskiden, şimdi ne böyle embesil gibi amaçsız bir hyatın ortasındayım? niye boşe dünyanın oksijenini israf ediyorum ben diye sayıklyorsun kendi kendine. iş aramaya başlıyorsun, kendine bir amaç uydurmak yüzünde belki de. ilk başlarda bir iki red cevabı, bir iki sallanmamazlık gururunu kırıyor. yok olmayacak bu iş diyorsun, bunca yıl boşuna okumuşum lanet olsun diyorsun. hala o boşlukta olduğun için geceleri uyku uyuyamıyorsun. bu arada yavaş yavaş üniversitedeki arkadaşlarını da özlemeye başlıyorsun. sonra işi duygusala bağlıyorsun, tanıdık falan arıyorsun seni işe soksun diye falan. yavaş yavaş üzülüyorsun öğrenciliğinin bitmiş olmasına, farkına varıyorsun artık sorumluluk sahibi büyümüş olmanın sıkıntılarının. o boşlukta için çok kararıyor, işe girene kadar da güneş doğmuyor o karanlıklara. ve sonra, eninde sonunda giriyorsun bir işe, işte orada yeni hayatın başlıyor, benim deyimimle: acı hayat...

    (bkz: to be continued)
    3 ...