evet sana yazdım. okuyamayacağını bile bile yazdım; okuyacakmışsın gibi yazdım.
hatırlıyosundur, biliyorum. çünkü ben hatırlıyorum; neyi unutacağımıza birlikte karar verirdik; ben unutmadım o halde sen de hatırlıyosundur.
aynı otobüsün daimi yolcularıydık. her sabah senle aynı saatte, aynı otobüse biner senden önce inerdim. hangi durakta indiğinin merakını yanıma alır; seni tekli koltukta bırakır, öyle inerdim.
öylesine bi güne daha başlayacaktım, en azından ben öyle düşünüyodum, yine durağa geldim... işte o gün sen, gelmedin. olağanüstü durumdu bu, hiç hesapta yoktu.
otobüsü kaçıracaksın diye öyle endişelendim ki dua ettim yetişirsin diye; dualarım seni, bana yetiştirdi; sahiden çok şanslıydım... oyalana oyalana bindim otobüse. pasomu düşürdüm yere, aldım, bi daha düşürdüm. şoförün kaşları çatıldı terli alnındaki kırışıklıklar gitgide belirginleşti. biniverdim sonunda. arka koltuğa doğru ilerlemek istedim, ilerleyemedim bi türlü. densizin biri paltomun yere uzanan kemerine basmıştı. kaşlarımı çattım, arkamı döndüm hışımla.
senin hızlı hızlı inip kalkan göğsüne; son günlerinde, benden kaçar gibi çukurlaşacak olan dolu dolu bakan gözlerine döndüm. hışmım yerini şaşkınlığa bıraktı. alnımdaki kırışıklıklar, sana hoşgeldin diyen göz ve ağız çevreme aktı; gülümsedim, kocaman gülümsedim.
panikledin, şaşkın şaşkın sen de gülümsedin. af diledin, ben de tabii ki afettim. bu sefer tekli koltuğa oturmadın. davetkardın; ikili koltukların birine geçtin bende yanına oturdum fütursuzca; onca boş koltuk varken yanı başına kuruluverdim. sen benden tekrar özür diledin, ben seni yine affettim. bi daha konuşma fırsatım olur mu diye düşünürken; adımı sordun... sonra hangi durakta indiğini öğrendim, o duraktan hangi hastaneye gittiğini de neden gittiğini de hepsini öğrendim. göğsüme koyulmuş olan küçük bandonun gümbür gümbür, şen şakrak melodisi yerini ağır melodilere bıraktı. ama ben yine gülümsedim. geçmiş olsun dedim; geçmeyeceğini bile bile.
sonra sonra birlikte iner olduk senin indiğin durakta.
hayatta da duraklayıp hiç gelmeyeceğini, bizim duraktan hiç geçmeyeceğini bildiğim o otobüsü de beklerdim; hiç sıkılmadan otobüs şoförüne lanetler yağdırmadan beklerdim...
doktorun sana izin verdi. dedi ki 'yaşa hayatını, bak sana şunca vakit. yaşaman gereken, hakkın olan altmış yılı daha, şuncacık zamanda yaşa dolu dolu yaşa ha'.
ben de sonraki altmış yılımı seninle yaşadım. sen yaşadın bitti. ben yaşadım uzatmalar başladı... maçın daha ilk çeyreği bile değilken, uzatmalar başladı... hakem düdüğü çalana kadar beklemeye söz verdim, sen oyundan erken gittin. yerine yedeklerden birinin gelmesi için dua ettin... benim için dua ettin ve öylece gidiverdin.