la leggenda del pianista sull oceano

entry24 galeri
    8.
  1. giuseppe tornatore'nin malesef filmi. malesef, tırnak içinde...

    "iyi bir hikayen ve onu anlatacak kimsen olduğu sürece asla gerçekten işin bitmemiştir."

    piyanonun üzerine bir bebek terkedilir. keder ağlarını örmekte midir yoksa? bebişi bulan babacan zenci ona 1900 adını verir. bebişe yeri gelir baba, yeri gelir ana olur, belki yeri gelmiştir dayı filan da olmuştur ama o kadarı biz izleyenlerle paylaşılmamıştır. zaman göz açıp kapayıncaya geçer. bebiş büyür çocukluğa terfi eder. geminin nazar bocuğu, nazara nazar kaç yazar diyen miçoların gözbebeği, gözbebeklerinin nuru olur adeta. melodram seviyesi inceden artırılmalıdır artık. baba zenci, talihsiz bir iş kazasında hakkın rahmetine kavuşur.

    gecelerden bir gece 1900, bir piyano görür. başına geçer. bir gecede piyanoyu söker. adeta bir deha, adeta bir virtüöz gibi çalmaya başlar. bunu duyan hoca durur mu, yapıştırmış cevabı, pardon buranın tümcesi değildi, bunu duyan gemi insanları durur mu, salona akın akın koşmaya başlar. hayatlarında ilk defa piyano sesi duyuyormuşçasına gecenin bir yarısı sıcak yataklarından, rahat keneflerinden, geceyarısı sevişmelerinden ayrılarak bu büyülü ana ortak olmak isterler. anın büyülü olduğunu birbirinden abartılı, holivut kokan mimikleri ile biz aciz izleyenlerin gözüne gözüne sokarlar. bu satırların yazarı, işte bu sahne ile beraber filmden soğumaya başlar. ilerleyen sahneler ise kendisini kutuplara göndermeye and içmiştir adeta. "adeta, bu yıl da iyi adeta yaptı" diye düşünür bu satırların yazarı. "filmden uzaklaşmaya başlıyosun, tekrar filme dön istersen" diye tavsiye de bulunur kendine. ve döner.

    bebişlikten, çocukluğa, çocukluktan da gençliğe terfi eden; hayatında gemiden başka bir şeye ayak basmamış piyanistimize bir yancı lazımdır artıkın. işte huzurlarınızda max... her hareketiyle, her mimiğiyle, her kritik klişesiyle yancılığın hakkını veren max filmimizin anlatıcısıdır da aynı zamanda. 1900'e can yoldaşı olur. kah beraber gülerler, hep beraber ağlarlar. kah çalarlar, kah etrafa neşe saçarlar. 1900 kendisine kafa tutan, jazz'ın babasına unutamayacağı dersini verirken yancısı max'ın sigarasının kullanmaktadır. o derece yedikleri içtikleri ayrı gitmez. gitmemelidir.

    düellodan galip ayrılan 1900'ün şöhreti dalga dalga yayılmaya başlar. zira okyanustadırlar. dalga dalga yayılmasın da nasıl yayılsındır? filmimiz hafif ateşte pişmeye devam ederken, artık aşk baharatlarını katmanın tam zamanıdır. bunu duyan hoca durur mu, patlatmış cevabı!!! yine olmadı. ayarlayamadım. yanlış zaman yanlış tümce. bunu gören tornatore durur mu, patlatır aşk baharatını. lakin baharat da baharattır hani. öylesine kırmızı dudaklar, öylesine al yanaklar öylesine güzel sarı saçlarla birleşir de, 1900 "sen sarıyla kırmızı, gönlümüzün yıldızı" diye iç geçirerek sevdalanmaz mı bu güzel kıza? kara sevdaya tutulur, kara... yemeden, içmeden kesilmez, soteleri löp löp götürür ama yine de en nihayetinde o hoyrat, deli dolu bir aşıktır. daha sonradan öğreneceğimiz o müthiş klişe sürpriz ile kız, 1900'ün gemide daha önceden sohbet ettiği bir adamın sağ kalan tek kızı çıkar. ve kızın da gönlü boş değildir aslında. piyanist utangaç ataklarla kaleyi yoklar. golü yakalayamasa da maçı rakibin yarı sahasına yıkmıştır. ha gol geldi ha gelecek derken, gemi abd'ye varır. ayrılık vaktidir. kıza, kayıtlarını kaydettiği plağı hediye etmek ister, kız ise "kal demeni bekliyorum olum, ne kazma adamsın, kal desen kalacam yani" dercesine bakar. "kal" diyemez bizimki. kızımız koordinatlarını söyler. ve ayrılır.

    1900 gemiye geri döner. aklında bir tek şey vardır. sadece bir tek şey: tuvalete gitmek. çok sıkışmıştır zira. hacetini gördükten sonra aklında bir tek şey vardır. sadece bir tek şey: yemek yemek. çok acıkmıştır zira. hacetini giderdikten sonra aklında bir tek şey vardır. tek bir şey: evet o kız... ve gemiden ayrılmaya karar verir artık. karalar bağlamış gönlünü, karaya adım atarak ferahlatmak, aşkına kavuşmak... sevdiceğine dokunabilmek, onunla beraber amerika'yı keşfetmek...

    amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek var mıdır? sonunda 1900, gemiden ayrılıp kıza kavuşabilir mi? hayat bayram olabilir mi? tüm bu soruların cevabını hep beraber izleyip görmekte fayda olduğu kanaatindeyim. filmin sonunu söyleyen dayaklıklardan biri olmamak için sanırım tam burada kesmeliyim. cut cut cut...

    "iyi bir hikayen ve onu anlatacak kimsen olduğu sürece asla gerçekten işin bitmemiştir."

    bunu duyan hoca durur mu, patlatmış cevabı *: lakin sevgili tornatore'ciğim, hikaye ne kadar iyi de olsa, etrafında "hikaye de hikaye", "aa vallahi şu hikayeni dinlemeden şurdan şuraya gidersek iki gözümüz önümüze aksın torn!" diyenler de olsa; onu iyi ve özgün bir şekilde anlatman gerekir. aksi halde işin bitmiştir.
    1 ...