ölümü ile pop kültürünün patlama yaptığı 80'ler akımını artık rasyonel olarak sona erdirmiş, bahsi geçen müzik dalını öksüz bırakmış tüm zamanların gelmiş geçmiş en meşhur insanı.
80'lerin ortalarında doğan her çocuk gibi, aklımızın ermeye başladığı andan itibaren onun şarkıları ve dansları yankılandı dimağımızda. 93 yılında türkiye'de verdiği konseri 7 yaşında bir çocuk olarak hayal meyal hatırlıyorum. hayatım boyunca izleyemediğim için bu kadar üzüldüğüm başka bir organizasyon olmayacaktır.
sonra bir ayrılık yaşadık popun kralıyla. hayatımın nasıl geçen bir evresi ise history albümünün hit şarkısı they don't care about us dışında hiç gündemimde olmadı kral. 90'ların ilk yarısından itibaren başlayan bu durgunluk süreci 2002'nin soğuk bir aralık gününe kadar sürdü. ilk üniversitemin kantininde arkadaşlarımla otururken 250.000 tl lik madeni paralarla çalışan o jukebox'tan, çocukluğuma dair bir ilahinin, bir müzik şöleninin hoş tınıları geliyordu. çok iyi tanıdığım tiz bir erkek sesi ''annie are you ok, annie are you ok, are you ok annie'' diyerek sinsice süzülüyordu kulaklarımdan beynime. işte o gün benim michael jackson hayranlığımın milat günüdür. tahtakale'de bulduğum history on films çalışması efsane olmuştu üniversitede. iki cd'den oluşan ve birincisinde efsanenin billie jean, beat it, in the closet gibi efsane şarkılarının kliplerinin olduğu bu çalışmanın ikinci cd'sinde ise history albümünün klipleri ve bazı konser görüntüleri yer almaktaydı. tv'nin karşısına geçip saatlerce onun gibi dans etmeye çalıştığımı nasıl unutabilirim.
tam da o günlerde efsanenin en son albümü invincible yayınlandı. itiraf etmek gerekirse michael jackson standartlarının altında bir albümdü ancak michael jackson'ın en kötü albümünde bile you rock my world gibi, kariyerinin en iyileri arasına girebilecek bir hit çıkarması anlamlıdır.
kendi açımdan mp3 ve internet dünyasını tam olarak keşfedemediğim, müziği hala daha mc lerden dinlediğim bir dönemde ve mutlaka michael jackson'ın eski kasetlerine ulaşmalıydım. bu amaçla unkapanı'ndaki plakçılara gittiğim bir gün dangerous albümünün, taa 1991'den kalma bir kopyasını buldum ve yanılmıyorsam o zaman için de küçük bir bedel olan 3 ya 4 milyona satın aldım. sabah, akşam, okula giderken her an dinlediğim bu kaset bir gün eski teypimde çalarken bozuldu ve ben yapmaya çalışırken bantı iyice karıştırdım ve en sonunda koptu. akıl balik olduktan sonra cansız bir nesne için ağladığıma ilk defa o gün şahit oluyordum.
velakin her şeyin bir çaresi vardır. parasız öğrenci halimle harçlığımdan kestirip efsanenin eski albümlerinin 2001 yılında yeniden yayınlanmış special edition versiyonlarını topladım. bugün elimde bad, dangerous ve history albümlerinin orjinal versiyonları mevcuttur ve ölene kadar da bunları saklayacağım sanırım.
o günlerden bugüne müzik zevkim çok fazla gelişti. bir zamanlar sadece michael jackson dinlerken yavaş yavaş gündemime, queen, scorpions, pink floyd, dire straits, eagles gibi onlarca grup, bryan adams, sting, rod stewart, phil collins, elvis presley, chris rea* ve şu anda adını hatırlayamayacağım kadar çok sanatçı girdi. ama herbirini severek, hayranlıkla dinlediğim bu sanatçılar arasında kör bir fanatizmle bağlandığım tek insan michael jackson'dır sanırım.* hakkında ortaya atılan çocuk tacizi, rengini değiştirmesi, burnunun düşmesi vs. iddiaları hiçbir zaman benim onu sorgulamama neden olmadı açıkçası. 8 yaşında babası tarafından kırbaçlanarak sahneye çıkartılan bir çocuğun özgürlüğünü kazandığı zaman 40 yaşında da olsa çocuklarla oynamasını, lunaparka gitmesini, oyuncaklara dünyanın parasını vermesini psikolojik olarak anlayabiliyorum çünkü. tüm dünyada milyonlarca çocuğu danslarıyla eğlendiren michael jackson kişisel yaşamında ise çocukluğunu asla yaşayamamış ve onu 50 yaşında hayata veda etmek zorunda bırakan sansasyonel bir yaşam sürmek zorunda kalmıştır.
iki tane kasedi satınca yürüyüşü değişen şarkıcı bozuntularını görünce sadece thriller albümü dünya çapında 55 milyon satan bir müzik devinin, tüm hayatını kameralar önünde yaşamak zorunda kalan bir pop ikonunun bazı garip davranışlarını anlayışla karşılayabilmeliyiz diye düşünüyorum. ona yapılan saldırılar basınla hiçbir zaman iyi diyalog kuramamasından kaynaklanmıştır bir de. örneğin martin bashir'in ona dostça yaklaşıp evine gidip çekimler yaptıktan sonra, belgeselde 180 derece dönerek sergilediği tutum büyük hayal kırıklığına uğratmış ve üzmüştür kralı. gene eminem denen bir soytarının ve maalesef gençlik arasında hoş karşılanan saldırıları michael jackson fenomenine darbe vurmaya yaramıştır. ancak unutulmamalıdır ki 50 yıl sonra eminem diye birini kimse hatırlamaz ama michael jackson popun hala kralı olacaktır.
bugün geldiğimiz noktada onu çok ama çok erken kaybettiğimizi söyleyebiliriz. ölümü özellikle pop müzik açısından olumsuz yönde bir kırılma nedeni olacaktır. çünkü onun popu bugünkü sıkışmışlığından, sıradanlığından kurtaracak projelerle döneceğine emin gibiydim. hiçbir şey yapmasa dahi onun bir yerlerde var olduğunu bilmek insanı rahatlatan bir şeydi. fakat bir avuntumuz var ki ölüm bu tip insanların sadece bedenlerini bizden alabilir. birçoğumuzun arkasında bir sayfa yazı bile bırakamadan göçüp gideceği bu dünyadan, michael jackson 6 tane solo albüm, sayısını bilemediğim kadar single, -ki en önemlisi we are the world dür- onlarca, milyon dolarlık klipler, kısa film çalışmaları, konserler gibi kocaman bir michael jackson külliyatı bırakarak ayrılmıştır. bu sebepten ölümün onu yok etmesi, unutturması, izlerini silmesi mümkün değildir. dünya ve müzik varoldukça michael jackson'da hep buralarda olacak.
elveda çikolata renkli, beyaz sanatçı.
ilave: 1 nolu entryi kınıyorum. michael jackson başlığında ilk karşımıza çıkan o iğrenç şey olmamalı.