Dün uzun zamandan sonra ilk defa gittim o ömrümü gömdüğüm yere. Sanki yine bırakacak, sanki yine oraya gömecek gibiydin 18 yaşımın hevesi burnunda ilk günlerini. Çayımı yudumladığımda bir kez daha anladım ufak şeylere tebessüm ettiğim günler çok uzağımda kalmış. Eskitmişim bütün gamzeli gülüşlerimi, içten kahkahalarımı. Körelmiş her şeye sevgi dolu bakışlarım ve bütün iyimserliğim. Beni burada bırakıp gittiğin o gün batımı var ya; hiç unutmadım. Hala hatırımda güneşin kızıllığı ve içimi yakan sözlerin...
Gidiyorum demiştin ya bana; gitme demeyişim bir sevdaya diz çökmeye utanışımdan değil, gittiğinde mutlu olamayacağını düşünüşümdendi. Bütün bunları kabullenip taş kalbime sindirmeme rağmen yine de yakıştıramadım eline başka eli. "El" di çünkü sana. Benim kadar sevemezdi... Kara dakikalarımın kızıllığa bürünmüş şarkısı çalıyor yine...
Şimdi bir kolumda kıramadığım gururum, bir kolumda yılların yorgunluğu. Gidişinle birlikte bütün gemilerimi batırdım. Artık su üstünde bir ihtişam değil, su altında bir senin hazinenle dolu yüreğim...