--spoiler--
Gelelim, Murat Bardakçı'nın gerçek saygısı ve bilim ahlâkının olup olmadığına.
Birinci, en basit gösterge: Teke Tek programında yaşananlar. Türk milliyetçiliğinin tabu ve efsanelerine dokunan bir sohbet yaşanıyor, diyelim. Fatih Altaylı dönüp bir soru soruyor, Murat Bardakçı'ya. Cevap: "Ben onu sana dışarıda anlatırım." Bir, iki... derken üsteliyor Altaylı: "Neden dışarıda yahu, söyleyeceksen burada söyle?" Bardakçı gene tınmıyor: "Yok dışarıda söylerim, anlatırım."
Bu kadarı yeterli değil mi? Aşikâr ki Murat Bardakçı'ya göre, tarihsel gerçekler konusunda halka, kamuoyuna söylenebilecekler var, söylenemeyecekler var. Bir kere bu prensip, yani her nasılsa bazı şeyleri "bilen" kişinin oto-sansür takdiri bir kere kabul edildikten sonra, Bardakçı'nın herhangi bir pozisyonuna nasıl güvenilir? izleyicisi şu veya bu konuda gerçeklerin bir bölümünü saklamadığına, sansürlemediğine nasıl emin olabilir?
ikinci gösterge: Talât Paşa'nın defteri meselesi. 2005'te Murat Bardakçı bir yandan Ermeni konferansını alabildiğine karalamaya, lekelemeye çalışıyor; diğer yandan, Ermeni sorununu da en iyi ben bilirim havasından vazgeçemiyordu. Şöhret düşkünlüğünün yanı sıra, Yusuf Halaçoğlu'nun değil ilber Ortaylı'nın TTK başkanı olması gerektiği gibi bir özel dâvâsı da vardı. Bu gibi karmaşık motivasyonların etkisiyle, Talât Paşa'nın 1915'te tutturmuş veya resmî evraktan kopya ettirmiş olduğu küçük bir defterdeki tehcir rakamlarını Hürriyet'te yayınlamaya başlamıştı.
Hangi nedenle olursa olsun iyi bir şeydi bu, çünkü veriler son on beş yılın (= Halaçoğlu döneminin) 'açık eksiltme' oyunlarını birkaç bakımdan altüst ediyordu: (1) tehcire tâbi tutulan Ermeni sayısını bir milyon düzeyine restore ettiği; (2) sadece doğudaki savaş bölgesinin değil bütün Anadolu ve hattâ Rumeli'deki Ermenilerin de tehcir kapsamına girdiğini doğruladığı için. Nitekim devletin avukat-tarihçileri o kadar afallamışlardı ki, ağızlarından şaşkınlıkla "nasıl olur, biz Ermenilerin toplam sayısını 450,000 'biliyorduk'" gibi gaflar dökülüvermişti. Bardakçı ise kendini savunmanın ötesinde, yazı dizisini 'Ermeni malları' ile sürdüreceğini ilân etmişti.
Fakat nasıl olduysa, ansızın kesiliverdi bu dizi. 'Ermeni malları' konusu hiç yayınlanmadığı gibi, herhangi bir açıklama da gelmedi. Her şey tekrar sessizliğe gömüldü. Herhalde 'dışarıda söylenecekler' kategorisine girdi. Ya da Bardakçı'ya nelerin 'dışarıda' konuşulması gerektiği bu olayda mı öğretildi?
...
Üçüncüsü, Bardakçı Talât Paşa'nın eşi Hayriye Hanım ile yaptığı röportajın bazı bölümlerini çıkarmış. Üstüne korkunç bir keyfîlik ve ruhsuzluk örneği geliyor: "Halide Edib'in [1917] mektubundaki bazı abartılı ifadeleri, sanatçı kişiliğine ve romancılığına vermek gerek"miş.
--spoiler--