çok ama çok özlediğimdir. en çok özlediğimdir hatta.
birgün yine bir şeyler karalıyordum. annem geldi. "hikaye mi yazıyorsun?" dedi. hiç bu kadar narin duymamıştım onun sesini. daha doğrusu kimsenin sesini bu kadar narin duymamıştım daha önce. keşke hikaye yazıyor olsaydım. ne kadar beceriksiz olursam olayım, şimdi yazdıklarım kadar kötü olamazdı herhalde.
bakıyorum bazen hayatıma. kendi yarattıklarımın dışında hiçbir sorun yok aslında. aynaya bakıyorum; yine kendi yarattıklarım var; göz altlarım mor, avurtlarım çökük, şakaklarım çıkık, saçlarım dağılmış. böyle yaratılmadığımı biliyorum. bunu bana bir başkasının yaptığını bilseydim belki daha rahat olurdu içim. kestirmek zor benim için.
sigara paketime bakıyorum, bitmiş. odama bakıyorum, dağınık; tek düzgün şey plaklarım. aynı şarkıyı dinliyorum hala; takıntılarımdan kurtulmayı öğrenmeliyim. bu yine birkaç yılımı alacaksa da bitirmeliyim bu işi. kolumdakine bakıyorum, çok bulanık görüyorum onu bazen, ama bunun iki numara astigmatımla bir ilgisi olmadığının bilincindeyim.
izlediğim film geliyor aklıma. teması "önemsemezsen olur ve fark ettiğinde aslında hiçbir şey olmadığını anlarsın". tamamen gözünde büyütmenle alakalı sanırım. farkındayım, başa çıkamıyorum. gitmek istiyorum ama kalmaktan daha zor. yeni bir hayat, tek başına yapmak zorunda kaldıklarım, kalacaklarım; garantisi olmayan şeyler, elimdekini bir kenara bırakma konusundaki aptal cesaretim ve inadım; aklıma geldikçe beynim kemiriliyor sanki.
aslında böyle mutsuz biri değilim. sadece anlam veremediklerim hakkında yazıyorum o kadar. nasıl göründüğünün de farkındayım aslında ama çok da önemli değil. sonuçta özümü biliyorum. özünü bilmediğim başka şeyler var. bilsem bütün düğümleri çözebilirim büyük ihtimalle. hiçbir şüphem, hiçbir takıntım kalmaz; ama yapamıyorum.
genelde üzüldüğümde, sinirlendiğimde veya anlamadığımda yazıyorum evet. sanırım şimdiki, anlamadığım anlardan. sevgiyi anlamıyorum aslında. ne kadar çok sevsem de, aslında sevmek konusunda en ufak bir fikrim bile yok. çoğu zaman sevildiğimi sandım. sadığım, emek vermeyi çaba sarf etmeyi biliyorum, gocunmuyorum, iyi bir insanım, fedakarım falan filan. kendimi bu kadar "sevilecek insan" olarak görmemin tek nedeni sanıyorum elimde başka bir şey olmaması veya benim o kadar da değerli bulmamam işin özünde. saydıklarımdan dolayı kendimi "beni neden sevmesinler ki" diye düşündüm çoğu zaman, ama anladım ki bunlar sevilmek için yeterli değil. hatta sevdiğim, sevdiğimi sandığım erkeklere dönüp baktım, bu saydıklarımın hepsinin olduğu tek bir tanesine bile rastlayamadım. garip olan neydi hala kestiremiyorum. o yüzden arada bir düşünmemeye çalışıyorum. kuşku duyulmayacak tek sevgi belki de bu yüzden anneminki. çok net, çok kesin, mutlak. o yüzden onunkini anlamam gerekmiyor, çünkü karmaşanın içinde aslında en sağlam olan o, en ayakta.
insanlara güvenmeyi kestiğim günü hatırlıyorum birden. bazı şeyler çok çabuk ve çok gereksizce sarsıldı içimde. çok uzun süre unutmaya çalıştığım adam geliyor aklıma. o zamanlar çocuktu tabii, ama şimdi eminim baya baya adam olmuştur. güvenimin ilk sarsıntısından sonra hiç kimseye güvenemememin nedeni sanırım güvenimi sarsan kişinin aynı zamanda ilk güvendiğim kişi olmasıydı. bundan yola çıkıp inanmayı, aptallığı, kalple beyin arasındaki bağlantıyı sorguluyorum bazen aklıma geldikçe. sonra çekmecede onun mektupları olduğunu hatırlıyorum falan. elime ilk aldığımda daha açmadan ağladığım ve şuan hiçbir anlam ifade etmeyen ama aslında içinde çocuk saflığımı barındıran. çocuk dediysek on dokuz yaşında. kazık kadar, aklı eriyor ermesine ama işine gelmiyor. sonra düşünüyorum, ben de şuan çoğu kişi için öyleyim. geçmişte yeri yerinden oynatan ama şuan baktığında herhangi bir anlam ifade etmeyen. şüphesiz ki daha çok kereler bunu tekrarlayacağım. bilemeyiz.
ama en azından, güzel hatıralar istiyorum kendime. aynaya baktığım anlarkinden çok daha farklı olsun istiyorum gördüklerim. ne bileyim; omzuma çarptı diye kavgaya tutuşup aşık olduğum çocuk gibi olsun. şuan konuşmadığım arkadaşımla bahar şenliğinde dilimize dolanan şarkı gibi olsun. annemin gelip bana "hikaye mi yazıyorsun?" dediği an gibi olsun.
ah be annem, keşke hikaye yazıyor olsaydım. beceremiyorum ki...