inanırsın inanmazsın; kendini güçlü hisseden birey, karşıtın ilkelerine çamur atar onu ezmeye kalkar. peki bu doğru mudur, asıl mesele de zaten budur.
pek tabi ki doğru bir davranış değildir ve taasup etmeyiz, ama maalesef kazın ayağı öyle değil. insan kendisine karşıt görüşlü birisine rastladığında ister istemez, onun görüşlerini de kendisine benzetmeye çalışır. kendi düşüncelerinin, inanışlarının en yüce ve doğru olduğunu ispat etmeye gayret gösterir.
asıl mesele ise burada baş gösterir.
mazur görün nasıl anlatacağımı bilemedim, ondan dolayı kendimden örnek göstericem.
bakın şimdi ben kendimden yüce bir varlığın olduğuna ve genel olarak herhangi bir yaratıcı olduğuna inanmam, bu görüşü reddederim*. ama kimisi de inanır; ki bu büyük bir çoğunluğu kapsar.
ancak inananında namazı niyazı beni ilgilendirmez. isterse salt cumaları gitsin camiye, isterse beş vakit namaz kılsın.
ister oruç tutsun, kurban kessin.
bana ne ki bundan.
beş vakit ezan okunmasından da şikayetçi değilim, kulağım alışalı yeterince zaman oldu.
karşıyım, bence yanlış. ama bu kadar işte. karşı olmam, bu davranışlara saygısızlık veya hakaret etme özgürlüğünü getirmez bana.
inançsız birisi olarak, toplumdan isteğimde bunun aksi değil.
tamam sen -her ne ad verirsen- ona inanabilirsin, ancak bu sana, bana ve düşüncelerime hakaret etme hakkını vermez.