teoride "kapitalizm, emperyalizm, burjuva düzeni, sermaye, feodal düzen, sömürü" vs. gibi birçok isim verilir bu "şey"e. dünya çapında kütüphaneler dolusu yüzlerce, binlerce tanımlaması ve analizi vardır. temelde insanın uğradığı haksızlığa "haklı" olarak karşı çıkması üzerine kuruludur. ancak iş pratiğe, bu "şey"in nasıl devrileceğine gelince devrimci dostlar aniden yüzlerce fraksiyona ayrılıverilirler. bunlardan birçoğu diğer bazı fraksiyonlarla taban tabana zıt şeyleri savunur ve neredeyse hepsi birbirlerini durmamacasına revizyonizmle, oportunizmle, "şey" ile işbirliği yapmakla, ihanetle suçlarlar da suçlarlar.
bu "şey"in adı bana sorarsan en genel ismiyle insanın "dünya"sıdır, herşeyiyle insan temeli üzerine kurulu "dünya hayatı"dır. yani fıtratı gereği; güce, tatmine ve itibara -firavunluk diyorum buna da- ancak diğer insanların güç, tatmin ve itibarlarını kaybetmesi pahasına ulaşılan toplu varoluştur.
bu doğal gerçeklik yüzünden devrimci fraksiyonlardan birisi kendi ideallerince bir devrimi -ki aslında bu romantik devrim isminin ardında sadece aynı güç ve iktidarın a kişisinden b kişisine geçişidir- başarırsa ilk işi diğer fraksiyonlara dahil devrimcileri katletmek, ortadan kaldırmak ve hemen ardından da kendi fraksiyonunun yönetime geçişine emek vermiş olan devrimcilerini de aynı akıbete uğratmak olur. toplumsal devrim fikrinin doğaya uygun olmamasından kaynaklı en belirgin ilk bug'larından birisi işte bu "devrimin çocuklarını yemesi" durumudur. güce ulaşmış olan fraksiyon önderliği gücün ve dünyanın doğasıyla yüzleşir yüzleşmez bu temizliği yapmak zorunda kalır. çünkü, güç ve dünya hayatı bu kadar firavuna minnet duymayı kaldıramaz. çünkü, güç ve dünya doğası gereği tek elde toplanmaya meyillidir. dolayısıyla ya bu devrimci kadrodan bazıları elenecek ve "güç ve dünya" tek firavununa kavuşacaktır ya da gücü ele geçirmiş olan kalabalık devrimci önderler topluluğu barışçıl ve demokratik güç paylaşımı neticesinde çıkacak otorite ve toplum sorunları ile boğuşmak zorunda kalacak ve bu yüzden devrim ideallerinin eskiyi bilen ve eskiye dönmek isteyen sisteme teslim olmasına seyirci kalarak toplu halde batacaktır. dolayısıyla devrimcilerin bu eleme zorunluluğunu farkedenleri arasında en iyi planı yapan kişi diğer devrimcileri zaman içinde bastırır ve tek adam olarak firavun olur.
aslında bu durum da devrimin hümanist ancak dünyayı ilahi öğreti ışığında tanıyamamış ideallerini kurtarmaya yetmeyecektir. çünkü güç dayatması fıtratı üzerine kurulu "dünya", devrime çocuklarını böylece yedirerek devrimcilere kendi özünü kabul ettirmiştir bir kere. yani devrim fikri altında yatan "haksızlığa"(ki dünyanın özünde vardır) karşıçıkış ilkesi devrim öncesi firavununun yerine yenisinin gelmesiyle bozguna uğratılmış ve devrim idealindeki iyi niyetli öz mağlup edilmiştir. netice itibariyle yukarıda bahsettiğim "devrimin, iktidarın sadece a kişisinden b kişisine geçişinden ibaret olduğu" gerçeği meydana gelmiştir.
firavunun bir sonraki işi ise kontrol altında tuttuğu bölgede kendi fraksiyonunun teorilerince ekonomik ve politik sistem değişimlerini hayata geçirmektir. bu değişimler, devrim ile yıkılan eski firavunun sistemindeki seçkinlerin küçük imtiyazlarının ortadan kaldırılması üzerine kurulur. ancak "dünya"da bir firavunun ortaya çıkması ne kadar doğalsa, halk içerisinde firavunun teveccüh ettiği seçkinler sınıfının ortaya çıkması da o kadar doğaldır. zira devrim ile başa gelen firavun da eski seçkinleri ihtişamlı bir şekilde kahredip, imtiyazlarıyla elde ettikleri kaynaklara halk adına el koyup yeni sisteme katsa da zamanla bu sistem, güç ve itibar dengesinden ötürü gücünü ve itibarını firavuna bırakmak durumunda kalan halkı kontrol eden ve sömüren yeni seçkinleri ortaya çıkarır. bu yeni seçkinlerin ismi, şekli, imtiyazı önceki seçkinlerden farklıdır. aynı olan şey sadece firavuna yandaşlıkla elde ettikleri ek imkan ve kaynaklardır. mesela burjuvazi tanımlaması altında değil, bürokrasi tanımlaması altında ya da partili tanımlaması altında hüküm sürerler.
devrim ile devrilmeye çalışan sistem farklı semboller, söylemler ve şekiller altında yeniden belirmiştir. bu dakikadan sonra yeniden, yeni fikirler ve yeni ideolojilerle ortaya çıkan devrimcilerin eleştiriye yoğunlaşma süreci başlar. bu süreç ile birlikte bu yeni devrim sonrası "dünyevi" sistemi de yok oluşa doğru yol almaya başlar. tıpkı kendisinden önce var olan ve değişik fikirler, idealler, ideolojiler, haksızlıklar ve/veya hırslar gerekçe edinilerek yok edilen ve yenisi kurulan diğer sistemler gibi. çünkü "dünya"nın yaratılıştan gelen bir diğer özelliği de geçici olmasıdır.
ve hayatını bununla harcayanlar ölüm sonrası pişmanlığına yol alırken, yeni gelen nesiller ile birlikte aynı süreç yeniden işler...