tek melakonimsin. sevmediğim bir işte çalışıyor olmak, ev sahibi olamamak, yapmak istediklerimle değil de yapmaya zorunlu olduklarımla ömür tüketmek, meteliksiz gezmek hiçbiri senin kadar yüksek dozajda can yakmıyor. yazımın öznesi sen olunca yakındığım sıkıntıları bile doğru dürüst yazamadım. saat yaklaşıyor, az kaldı seni görmeme akrebin yelkovanı düşlemesi gibi bekliyorum görüş saatini akrep yelkovan ve saniye günde bir kez 12 de buluşurmuş. benzeye benzeye akrebin yelkovanı kovalamasına benzedi bu aşk fark yok ki aynı yalnızca 18.00 de görüyorum seni ve rahatsızca görmezden gelmeye çalışarak, sana çaktırmadan, bakışlarımı yumuşatmadan kaçamak anlık hesaba tutsam ya. belki de onların buluşmalarından daha da anlık, kısacık varsın olsun etmem ben şikayet biliyorum huzur a karşılık gelen tanım senin adın oldukça sözlüğümde çıkışım yok. can sıkılınca iç ferahlığı mekanına uğrasın diye deniz görmüş olmak için sahilde dolaşılır ya hani yarım saat geçirmiş de olsan için açılır, günün ruh halin değişmiştir. nasıl oluyor da suretini görmek aynı tadı veriyor. hatta daha fazlasını seni kıyasa tutmaktan kaçınıyorum inan o hazdan da güzelsin. sen ki bana birini gözüyle sevmek neymiş öğreten, sırt çevirdiğim ah aldığım aşkların diyetini ödetensin. kabuk bağlamış yara soyar, kanatır gibi tatlı tatlı çekerken biçtiğin eziyetimi nerde bitecek? kim deva olacak? nasıl sonlandırıcağım bu bulunmaz hissi..
`tabib diyor ki en fazla üç yıl aşkın ömrün
demek ki ben kısa vadeye bağlamışım gönlü`