aşk ya da insani diğer tüm duyguların, hafıza ile ilişkilendirildiği pek çok film çekilmiştir. muhtemelen bundan sonra da çekilecektir. eternal sunshine of the spottless mind, bu güruhun içinde yer almakla birlikte türdeşlerinden bazı yönleriyle ayrılmaktadır.
öncelikle, filmin genel olarak bir aşkın ya da duygunun, hafızanın silinmesi ile silinip silinemeyeceğini tartıştığı ve sonunda izleyiciyi -pek de tarafsız davranmayarak- silinmeyeceği çizgisine yaklaştırdığı söylenebilir. bu tutum, film boyunca desteklenmekte, sürdürülmektedir. öyle ki, yan karakterlerin de benzer yaşanmışlıkları hafıza engeline takılmıştır, bazı nesneler hafızanın duvarlarını aşamamıştır vb..
öte yandan, yönetmen michel gondry de, filmin içerdiği bu tutumun yanısıra, yönetmenlik tekniği açısından da farklılık yaratma yolunu seçmiştir. nitekim, gerçeküstü dünyaya geçişler, mükemmele yakın bir mekansal seçim ve nesnelerin kullanımındaki ustalık, filme ayrı bir tat katmaktadır. başka bir deyişle, son derece iç acıtıcı bir gerçekliği, bu kadar gerçeküstü öğelerle süsleyerek anlatabilmek çok önemli bir beceridir. bu bakımdan da, yönetmenlik açısından da son derece başarılı bir filmdir.
sonuç olarak, birçok eleştiriye maruz kalmasına rağmen, "eternal sunshine of the spotless mind" yakın zamanın önemli yapımları arasında yerini almıştır. filme bu özelliği katan birçok unsur olmakla birlikte, jim carrey'nin bu unsurların başında geldiği unutulmamalıdır. *