büyüdükçe özlenen şeyler

entry1137 galeri
    247.
  1. - pazar günleri annenin ekmek hamurundan kalan hamurla pide yapması. her ne hikmetse ekmek sarı olurken aynı hamurdan yapılan pidenin beyaz olması.
    - annenin işten çıkıp eve geliş zamanını öğrenip son dakikaya kadar sokakta oynamak. anne sokağın başına geldiğinde, apartmandan içeri girecek zamanlamayı yakalamak ve bütün gün evde oturmuş ders çalışmış imajını başarıyla çizebilmek.
    - evin karşısındaki küçük tepeye anlamsız bi şekilde defalarca tırmanmak. üstü başı toz - çamur yapmak.
    - dalından iğde koparıp yemek. hatta iğdeler oluşmadan önce açan çiçeklerin o müthiş kokusunu doya doya içe çekmek.
    - "anneeee bak ellerimi bırakıp sürebiliyorum bisikleti" " anneeee bak düşmeden paten kayabiliyorum" diye sokağın ortasında bas bas bağırmak. tam sürebiliyorum/ kayabiliyorum derken popo üstü yere düşmek. annenin içinin hop etmesi. yerden kalkıp eheh acımadı ki demek.
    - eve girersen bi daha çıkamazmışsın gibi suyu balkona koymak. otların arasına işemek. kıça çalı çırpının değmesi. ( ehehe.. anne okuma sen burayı)
    - mahalledeki tek kız olmanın acısını çekmek. " ben de maç yapcam yaaa beni de alın takımaaa" demek. " sen kızsın " demeleri. suratı asıp karşıdan izlemek maçı. top ağaçlara kaçınca inşallah alamazlar, inşallah patlar diye dua etmek.
    - anneden kaçıp bisikletle taaaa uzaklara gitmek. sonradan baktım da gittiğim yola.. 5 dakikalık yürüme mesafesindeymiş. şehrin öbür ucu gibi gelirdi o zamanlar bize.
    - ezandan sonra sokakta geçirilen her saniyenin bi ömür gibi uzun gelmesi. yepyeni bir oyuncak kadar mutlu etmesi.
    - yandaki evde kalan yaşlı teyze. tepeye tırmanıp onun evine bakarak yenilen 5 kuruşluk çekirdekler. her çekirdek keyfinde teyzenin " ben bu evi 25 kuruşa almıştım. ne paraydı be o zamanlar..." demesi. her seferinde hadi yaa gerçekten mi diye şaşırmam. ama her seferinde. 25 kuruşa ev mi olurdu?! öldü şimdi o teyze. o güzel evi de yıktılar. apartman yaptılar yerine.
    - apartmana yeni bir çocuğun gelmesinin üzerine her yaz birlikte oynadığımız en üst kattaki komşunun oğlunun yeni gelen çocuğu kıskanması. ben yokken çok iyi anlaşırlarken ben gelince çocuğu direk eve yollama girişimleri. "küçük o! oynama sen onla. biz bisiklete binip gidelim gezelim " demesi. çocuk da bizimle gelmeye kalkınca "evden uzaklaşma sen o kadar büyümedin daha" demesi.
    - her yaz günü saat 6 da çıkıyorum diye saatin ibresi 17:59 dan 18:00 e dönerken kapıyı çalması. ya da "esraaaaaa çık hadiiiii" diye bağırması. ama her gün.
    - yazlıkta kız arkadaşla sahilde otururken, bi çocuğun yanımıza gelerek uzaktaki birini göstermesi, sizinle tanışmak istiyorlar çağırayım mı gelsinler mi demesi üzerine bizim birbirimize bakmamız ve"istemiyoz gelmesinler neden tanışcakmışız" dememiz ve ardından kaçmamız o ortamdan. o saflık. o masumluk. artık ne için tanışmak istediklerini düşündüysek o zamanki aklımızla...
    - eniştemin beni " dünya güzelim benim" diye sevmesi. eniştem hala öyle sever beni ama büyüdükçe anladım dünya güzeli olmadığımı.

    ve daha bir sürü şey.
    3 ...