ilk kez 6 yaşındayken aklıma geldi annemin babamın bir gün öleceği. hayatımın her günü beni korumuş olan insanlar, bir gün göçüp gideceklerdi. kafamda döndü durdu bu düşünce. ya yarın olursa? ya şimdi, şu an olursa?
6 yaşında, o gece fark ettim ki: dünyada ölmek değil, yaşamak tesadüf. o kadar çok ölüm ihtimali var ki her yerde, yaşamak için binleri bulan bu ihtimallerden her saniye kaçmak gerekli.
sahipsiz, ortada kalma korkusu ağır bastı.
ağlamamak için çok çaba gösterdim, tutamadım gözyaşlarımı.
annem duydu hıçkırıklarımı. yanıma geldi. neden ağlıyorsun diye sordu sevgi dolu elleriyle okşayarak başımı. "öleceksiniz." dedim.
gülümsedi. "nerden çıkarıyorsun bunları? ölmeyeceğiz." dedi.
"nerden biliyorsun?" dedim.
"söz veriyorum, ölmeyeceğiz." dedi.
inandım. gözyaşlarım durdu. uyudum. bir daha hiç bu yüzden ağlamadım.
yıllar geçti aradan ve ben anladım. annem kendisi de bir gün öleceğini biliyor. bahsettiği, öyle bir ölüm değilmiş. beni kandırmış. ben bedeni hiç ölmeyecek sanmıştım o gün. meğerse, ruhunun hiç ölmeyeceğini; hep beni koruyacağını söylemiş.