uzun seneler önceydi.çocukçaydi, sadece 16 yaşinda bir çocuktum. birden estin aklıma. sadece dişariyi seyrediyordum oysa. anlatmasi biraz zor, hani bir film izlersin etrafindakiler musluklari açar ama sen sürekli damağina biriken agriyla boğuşursun göz yaşlarini akıtmamak için. belki kimseler görmesin diye belki de güçsüz görünmemek için. çok üzülürsün ama tutarsin kendini ağlamazsin. ben de öyle oldum gecenin son saatlerinde.
adeta görücü usülü çıkmaya başlamıştık. en yakın arkadaşının sevgilisinin arkadaşı... şimdi olsa hayatta yapmayacağım bişeydir heralde. küçük problemler, büyük büyük sevgiler büyütürdüm her gün. her uyanışımda içten içe sevinirdim ne kadar şanslıyım diye.
bizim problemimiz babandi. seni evle okul arasındaki yol dışında bir yerde görmem çok zor oluyordu. senle bir kafede oturamiyor, çarşıda gezemiyorduk, sürekli gereksiz tanıdıklardan saklanıyorduk.ama ben o kısa yürüşlerde bile elini tutmanin, gözlerine bakmanın verdiği tadı bunlamaz oldum kolay kolay. yüzün okadar güzeldi ki öpmeye kıyamiyordum o tertemiz duygularımla.
kontürümüz biter mesaj atamazdık, baban izin vermez görüşemezdik bir de bunlarin yaninda okulunla evinin dip dibeydi sanki. cuma günlerinin tadi bir ayri oluyordu senin okuldan çıkmanı beklerken. o gün koskoca 2 saat bizimdi, sadece ikimizin. fazla konuşmazdik, hayran hayran yüzünü izler ellerine sarılırdım. ara ara da birer öpücük kondururdum o güzel yüzüne. bazen çekinirdim kızar mı acaba diye.
babanın, abinin seni nasıl kolladığını anlatirdin bana. ben hiç bir zaman korkmazdim aksine karşılarına çıkıp onları pataklamak isterdim senin üstüne niye bu kadar geliyorlar diye. çünkü sen benim ömrümde tanidiğim çoğu kizdan daha düzgün ağırbaşlı bir karaktere sahiptin. ama kim bilebilirdi ki benim içimdekileri. seni tertemiz en saf halimle sevdiğimi. hiç kimse bilmedi, o zamanlar sevmek eziklikti gözümde. sakladım hep.
dediler ki oğlum erkek adam çapkın olur. bir sürü manitası olur. inandım salaklar gibi. herkesin beni beklediğini sandım. ne kadar yanılmışım, ne kadar aptalmışım. işte bir anda hiç bir şey yokken senden görüşemiyoruz diye çekip gitmemin yegane sebebi buydu. nasil bir piskolojiydi beni bu harekete iten, ama kendimi sıkılmış sayıp, yeniliğe ihtiyaç duyduğumu sanmıştım. dedim ya ozamanlar çocuktum diye. seni üzdüm kendimi hiç üzülmemiş saydim. şuursuzca yaptiğim hareketin bedelini senden sonra yaşadiğim her ilişkide ödedim ben.
bazen resimlerine baktım. kimlesin ne yapiyorsun gizliden gizliye hep izledim, bir daha geri dönmek için kendimde bir yüz aradim. ama bulamadım. eğri çamda karşılaşmıştık. işte ilk ozman tekrardan yüzyüze geldik. o kadar soğuktu ki gözlerin. bakmamak için elimden geleni yaptım. başka taraflara bakmakta buldum çareyi.
söylemek istediklerim vardi, ama kelimelerin geceye katacaği tek şey boş şeyler olucaktı senin için. sonra tüm cesaretimi toplayip dans etmek istediğimi söyledim sana. bu isteğimi kırmadığın için de minnettarım. konuşmadım, konuşamazdım da. müziği hiç hatirlamiyorum bile. nefes alış verişin vardi kulaklarımda, ara ara da içimdeki sessiz çığlıklar. tek yapabildiğim belini daha sıkı kavramak ve sarılmak oldu. müzik bitince gözlerine bakamadım, sende usulça kendini çekip, arkadaşlarının olduğu masaya gittin.
biri dokunsa ağlıcak gibiydim. ama ağlamadim daha fazla ezik gözükmek istemedim karşında. çünkü yaninda hep dik durdum hep seni korudum ben. babam gibiydim üzülmez, ağlamaz, incinmez canı acımaz. bu sertliğimi korumak için sana sadece bir kere seni seviyorum diyebildim. nasil bir akılsa zayiflık cümlesi saymışım bunu ozamanlar. anlayacağin aptallıklarim diz boyu.
şimdiyse sadece sokaklar karşılaşlmamızı sağlayan. kendi yollarımızda kendi dertlerimizdeyiz ikimizde. sen arada bir aklıma geldin kimselere anlatamadım. içim burkuldu sadece, sustum geçip gider diye. sabahleyinse yeni gün yeni dertler yapmam gerekenler. eğer aklıma gelirse bir gün bir yerden resmini çalıp saklayacağım.