meraklısına londra izlenimleri

entry8 galeri
    1.
  1. efendim bilen bilir (haber verebildiğim herkese verdim şanım yürüsün diye onun için çoğu kişi bilir) ayın 20'siyle 28'i arasında söylemesi ayıp london'daydım.. evet biz öyle deriz, london.. londra ne ayol?

    zaten yakın bi arkadaş orda dil okulu bahanesiyle sürtüyordu, ben de ayrı başka bir yakın arkadaşımı kaptım, bir hafta taşak gezdirdik.. hoşgörünüze sığınırak bu bilgi mabedini, biraz da kişisel tecrübeyle doldurmak niyetindeyim.. bu da bilgi nihayetinde.. ama bundan sonra yazacağım bu husustaki her yazıyı ''aha valla da -dur'la biten tanım cümlesi yok, soktum şikayeti..'' düsturuyla taramazsanız sevinirim.. bir kere açıkladık konsepti işte..

    bir ben bu yazıyı sana yazdım kadar hatrım olsun isterim..

    ingiltere'ye gidişimiz bir sancılı başladı.. ikimizin de okulu başlamaya yakınlaştığında ben hala vize alamamış durumdaydım ve 2 günde vizeyi kapan (nerdeyse sir ünvanı vereceklerdi puşta) arkadaşıma önünde mahçubiyetten sakso çekecektim artık.. tam o sırada vizem geldi.. ki aslına bakılırsa şaşırtıcı bir gelişme oldu bu benim için, ''ingiltere'ye o tarihlerde uçağımız yok ama isterseniz londra'ya var..'' diyen bir seyahat acentasının vize işlemlerimle ilgilendiğini göz önünde bulundurursak.. adamlardaki rahatlık süperdi.. ben kontrol ettim her gün vizemi, çıktığını gördüm bunları aradım ''aa hakkaten de çıkmış ne güzel..'' diyo karı.. biraz dalgınlığıma gelseydi ''bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz, iyi yolculuklar..'' diyecektim.. demedim, küfrettim..

    ayarladık baba her bi boku.. otel rezervasyonu yaptık bi tane.. yeri süper, zone 1'de (londra işlekliğine göre 6 zone -bölge- halinde bölünmüş.. 1 en civcivli yerlerken 6 sinop merkez'e benziyor..), fiyatı da olabilecek en ucuzu.. hatta çift kişilik yatak aldık daha ucuz diye.. erkek adamız, çöpte bile uyuruz gerekirse amına koyim di mi? (çift kişilik yataktan sonra gelen 'erkek adam' vurgusuna dikkat)

    1. gün (first day)

    neyse abi bindik uçağımıza güneşli bir cuma sabahı, güneşsiz bir cuma sabahı london'a hayırlısıyla iniş yaptık.. ben harıl harıl londra'daki arkadaşımı arıyorum (özgür adı) ama bir türlü ulaşamıyorum.. eğer ki ulaşamamaya devam edersem siki tuttuk çünkü biz bırak otelimizi bulmayı, havaalanından bile çıkamayız allahın londra'sında sefevi oluruz, homeless oluruz, iki pennye tamah ederiz..

    ben bu krizle boğuşurken telefonuma bir mesaj geldi.. hemen baktım, kipa marketler zincirinde salamın kilosu 4.90'a düşmüş.. kipa'nın anasından ve yer yer halasından bahsederken arkadaşıma (can adı) bilinmedik bir numara aradı beni.. özgür kesin.. açtım hemen:

    - olm nerdesin amına koyim biz şimdi indik abi heathrow'a tamam mı ner..
    + excuse me sir, i called you for...

    kapattım telefonu panikten.. lan adım atalı dakika olmamış elin ingiliz karısı niye telefon ediyor bana.. yanlış numara herhal diye düşünürken bir daha aradı.. yaradana sığınıp açtım, eğer karı ''please blow to the phone..'' derse anasına sövmeye programlıyım..

    - hello?
    + a hello sir, i'm calling from the warvick hotel..
    (aha warvick oteli falan diyo lan otelden arıyormuş karı.. doğru vermiştik telefonu, rezil olduk amına koyim..)
    - aww yeah, there has been a problem with the line, i assume.. (hatlar sorunluydu ondan kapandı demin bacım diyorum)

    benim o kriz anımda nasıl dilim çözüldüyse biz anlaştık bu kadınla.. diyor ki sizin odanızda bir problem oldu gelin yeni yerleşeceğiniz yeri göstereceğiz.. ok dedik..

    özgür aradı sonra da.. buluştuk, bindik metroya elimizde valizler gittik warvick hotel'e.. resepsiyonda çingen gibi bi karı, hintli.. ''şurdan sapın, ordan şu durağa gidin, şurada inin orda hamilton mu ne öyle bir otel var (sonradan bahsettiği otelin baya baya hilton olduğu ortaya çıktı, karıdaki kendine güvene bak) ordan kendinizi sağa verin işte ileride dylan house var orda kalcağınız yiğitler..'' dedi bize.. ''sure thing'' dedik..

    gittik dediği yere, bir başka hintli kız karşıladı bizi.. ama sanırsın ki ilk karı bizden önce buraya koşmuş, koşarken de gençleşmiş.. hepsi birbirine benziyor hinduların..
    anahtarımızı aldık odaya gittik.. odaya özgür'le can girdi.. ben giremedim çünkü odada aynı anda üç kişi duramıyor, durulması için birinin yatağa çıkması gerekiyor..

    meğer odadan kasıtları genişçe bir lavaboymuş.. özgür nefesini içine çekti de ben de gördüm odayı, biraz küçük ama dvd player'ından tost makinesine her bi skimi de düşünmüş hindular.. özgürü sktir ettik, bi duş (bir duş derken ayrı ayrı birer duş) aldık ve londra'daki ilk gecemize hazırlandık..

    arkası ve daha da arkası yarın..

    devam edebiliyor olacak şekilde.. (to be continued'in birebir çevirisidir)
    33 ...