sıkıntılarını anlatmak isteyip düştüğü bir yanılgıydı. gece iyice çökmüştü. karanlığın içindeki siyaha çalan grilikler dolanıyordu sokaklarda ve yine o gri hayatına dönmüştü bizim adam.
yaşamak onun için güzeldi. okul bahçesinde sallanan bayrak, bütün görkemiyle salınan ağaç dalları ve saçma sapan seçim afişleri... hepsi yönü biliyordu ve rüzgara ağız, dil olmuştu.
bizim adam bir kez daha geri bakmıştı. sevdiği yaşam onun için hangi yöndeydi? acaba serin bir yaz esintisiyle mi; yoksa bir kasırgayla mı sürükleniyordu?
sokağın başında duran kendine şöyle bir baktı uzaktan. " bu adam ne düşünüyor, ne yapmak istiyor?"
aslında cevabı kendi de biliyordu; ama gidip söylemek, içgüdülerini köreltmek istemiyordu.
roman gibi hayatı seviyordu ve kaybolmak da istiyordu bir süre. belki de sorunu buydu. aşılmaz ironiler içinde yaşamak...
içini ürperten soğukla kendine geldi. soğuğu hiç bu kadar sert hissetmemişti. titrememişti; montuna sarılmak, önünü kapatmak bile istememişti. ama soğuk hiç bu kadar da keskin gelmemişti.
bu adamın sorunu aşk değildi, yalnızlık değildi, fakirlik veya bir mağlubiyet değildi. anlaşılmamak ve kendini anlamamak ikileminde gidip geliyordu.
artık eskisi gibi huzurlu yaşamalıydı; sorunları kucaklamamalı ve onları kendi haline bırakmalıydı.