ben bu yazıyı sana yazdım

entry31009 galeri
    892.
  1. ben bu yazıyı sana yazdım.

    hani hatırlar mısın evi yaktığın günü? sen evin bir köşesinde alevlerden korunmak için bir koltuğun arkasına girmiş, etrafa korku dolu gözlerle bakıyordun... belli ki aptallaşmıştın, bilmediğim bir sebepten ötürü evi yakmıştın... kim bilir sana hangi insan tekme vurup aptallaştırdı, belki birisi seni acımasızca zehirledi, belki senin üzerine taşlar, sopalar yağdırarak geldi... sebepleri farketmez ama, benden ayrı olduğun için sokaklarda fazla yaşayamayacağını biliyordum, eminim sende biliyordun ki, ben yanında yokken birden evi yaktın. az kalsın ölüp gidiyordun... böyle ufak tefek, pörtlek gözlü, poponu masa tenisi raketi gibi bir o yana bir bu yana sallayan aptal bir sevgiliydin sen... hemen idareyi ele aldın, yün ceketimin içinden çıkardığım bir sigara gibi evi yaktın... aptallık vücuduna işlemişti sanki, kül kokusunu duyumsadıkça sinirim daha da artıyordu... ne şans ki benim gibi bir hayvanseverin eline düştün, yoksa çok ufak olduğun için sana atılması gereken sopaların özenle seçilmesi gerekebilirdi... iyi bir insanla da karşılaşsan, yanlış hareketlerinden ötürü ölebilirdin... fakat benim düşüncelerimi okumuş gibi kafanı koltuğun arkasından çıkardın, suratıma bir dil darbesi bıraktın.. ah seni kerata..

    tulumbacılar geldiğinde az kalsın seni yiyeceklerdi... o kadar sevimliydin ki, tulumbacılar o gün en sevdikleri parça olan Yandım yandım ahhhh ki ne yandım'ı bile söylemediler senin yüzünden... mahalle milletinin insanları etrafına toplandı, topaç gibi oynadık seninle... sanki tanrı'nın bir lütfuymuş gibi çocuğumuza benzettik seni, el üstünde tuttuk.. sende bunun bilincinde olarak kısa zamanda çakmak kullanımını öğrendin, ev yerine yaktın sigaranı...

    tipin iskeleyi andırıyordu, sanırım baban iskele babası idi... kim bilir hangi ailenin zengin çocuğuna karne hediyesi olarak gitti baban / annen... çocuğunun bir tatil aralığında maskarası oldu ailen, sonra da bakımının zor olduğunu ileri sürerek sokağa atıverdiler onları...

    uzun ve güzel yıllar geçirdik seninle, ara sıra evini, yani evimizi yaktın... çünkü senin gibi bakıma muhtaç çok sevgili vardı sokaklarda, bizim onlara katılmamız, sokakta kalmamız gerekiyordu... hatırlar mısın, dışarda kaldığımız ilk gece yaralı bir sokak köpeği saldırmıştı bana.. veterinere götürüp tedavisini yaptırmıştın, fakat köpek acıdan inlemeden duramıyordu.. yatağını o gece ona vermiştin, bütün gece karşısında beklemiştin.. bense yan odada senin ne kadar iyi bir abla olduğunu izlemiş, seninle gurur duymuştum...

    acı tatlı bir çok anımız oldu seninle... seninle, ailemle, hayatla ilgili problemlerimi bir dost gibi dinledin yıllar yılı... en zor anlarımda, ağlayacak olduğum zamanlarda gelip suratıma bir dil darbesi indirdin, ellerini koluma uzattın, yıkılma, ben yanındayım der gibi... her zaman yanımdaydın, ta ki bir gün gezmeye çıktığımda evi yakana kadar. nasıl yakarsın lan evi? ha? nasıl lan!

    gecenin bir vakti durduk yere aklıma düştün bak şimdi.. ufacık beyninin ne denli ufak olduğunu, en küçük beyinlerin de ötesinde bir küçüklüğe sahip olduğunu başkasına söylesem bana deli der, biliyorum.. fakat sen hiç bir zaman benim için bir sevgili değildin, bir dosttun, sokak köpeklerinin iyi yürekli bir ablasıydın... ama o evi yakmayacaktın! ve şimdi, senin ismini taşıyan bir arkadaşınla hasretini gidermeye çalışıyorum...

    not: bu da böyle bir anımdır.
    5 ...