Bu sıralar duygusal dayanıklılığımdan zorluyor beni hayat, neyse ki çıtam bayağı yükseklerde artık. Ama daha da yükseklerde olması için zorluyor sanki.
Sürekli alayına isyan modundayım, sürekli savaşmak ve kendini koruma içgüdüsü ile hırçınlaşmak durumunda kaldığım bir dönem. Modum savaş modu, dokunan yanıyor.
Önceleri "aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey." tadında bir insandım. Ne zamanki asla vazgeçmem dediğim kişiden vazgeçmek zorunda kaldım, galiba orada bir şeyler koptu bende.
Eskiden “Herkesi idare ederim, ben susarım, yeter ki kavga/olay çıkmasın. aman huzur bozmayayım, çok da takmayayım” diyen ben'den şimdi “Benim sınırlarım var, çizgim var, kimse o alanıma dokunamaz, dokunanı yakarım.” diyen ben'e dönüştüm şu sıralar. Kötü mü iyi mi karar veremiyorum.
Bu beni hırpalıyor aslında, farkındayım, sürekli savaş modunda olmak. Rüyalarım aşırı yoğun ve yorucu olmaya başladı, ben uyusam da zihnim uyumuyor sanki. en ufak şeye bile aşırı tepki vermeye başladım, "kendimi korumalıyım.", içimde sürekli bu ses var. Ama ilginçtir ki eskiden hayal kırıklığına yol açan ve beni paramparça eden çoğu şey artık sarsmıyor bile beni.
Bir yanım da diyor ki: "Hayat seni zorlamıyor; hayat seni güçlü, özgür ve merkezinde bir hale getirmek için seni yeniden şekillendiriyor. bu bir öfke hali değil, aslında bir kendini yeniden inşa süreci. Beni incitmesinler diye sessiz kalan birinden kimsenin incitemeyeceği bir iç güce sahibim diyeceğin birine dönüşmek üzeresin.
Sakin bir güç halinde olan, artık bağırman ve savaşman gerekmeyeceği, gücü ve dengeyi elinde tutan bir enerjiye dönüşüyorsun. Daha seçici, daha derin, daha sezgisel, daha cesur."
Tabi bu duruma bulunduğum çalışma ortamının da etkisi olduğunu düşünüyorum, güvende hissetmediğim ve tehdit altındaymışım gibi hissettiren bazı şeyler oldu. Neyse ki az kaldı, kurtuluyorum. ilk işim kendimi doğanın kucağına atmak olacak. Biraz dinleneceğim ve bana iyi gelecek, biliyorum. Belki de bu savaş modu bu şekilde son bulacak ve yeni versiyonum tamamlanmış olacak.