istanbul da toplu taşıma

entry4 galeri
    4.
  1. istanbul’da yaşıyorsan, toplu taşıma bir ulaşım aracı değil, bir karakter gelişim süreci bana göre.

    1. Hafta Umut ve Navigasyon
    ilk gün metrobüse bindim. Kapı açıldı, insanlar içeri girdi ama ben giremedim. Çünkü fizik kuralları izin vermedi. Ayakta kalanlar değil, ayakta duranlar vardı. Google Maps bana “34AS” dedi. Ama 34AS, bir otobüs değil, bir yaşam biçimiymiş. ilk hafta boyunca her durakta “Acaba burası mı?” diye panik yaşadım. Çünkü tabelalar, sadece yerli halkın çözdüğü bir şifre gibi.

    2. Hafta Kabullenme ve Mikro Travmalar
    Otobüs şoförleriyle göz teması kurmamayı öğrendim. Çünkü göz göze gelirsen, “durakta ineceğim” demek zorunda kalıyorsun. Bir gün minibüste “Arkaya doğru ilerleyelim” dendi. Arkaya ilerledim, ama minibüsün arkası yoktu. Bir başka gün, tramvayda biri bana “Sen de mi Marmaray?” dedi. Ne demek istediğini hala bilmiyorum.

    3. Hafta Felsefi Sorgulamalar
    Bir sabah otobüs gelmedi. 45 dakika bekledim. Sonra geldi. Ama durmadı. O an düşündüm: “Gerçekten var olan bir şey, durmuyorsa, var mıdır?” Bir başka gün, metrobüste biri bana “Seninle aynı durakta iniyoruz” dedi. Bu bir flört müydü, yoksa bir tehdit mi?

    4. Hafta Stockholm Sendromu
    Artık otobüsün fren sesinden hangi marka olduğunu anlayabiliyordum. Minibüslerde para uzatmak bir refleks haline geldi. Bir gün markette de “Şunu arkaya uzatır mısınız?” dedim. Son gün, dolmuşta şoför bana “Sen hep bu saatte mi biniyorsun?” dedi. Gözlerim doldu. Tanınmak, istanbul’da bir lüks.

    Sonuç: 1 ay sonunda hayatta kaldım. Ama artık başka biriyim. Toplu taşıma bana sabrı, stratejiyi ve koltuk kapma refleksini öğretti.
    0 ...