ekonomiden anlamayıp, araştırma da yapmayan kişilerin ülkeyi geliştirdiğini iddia kişidir.
türkiye'nin cari açığının büyüklüğünü ve borcunu övenlerin bugün abd'nin durumuna bakmalarını tavsiye ederim -dış borca dayalı, ithalata dayalı ekonominin nasıl patladığını görüyoruz-. ayrıca aynı abd ve dünyanın krizden etkilenen tüm ülkelerinin üst üste faiz düşürdüğü bir ortamda türkiye'nin bu puan düşürmelerine kayıtsız kalması, faiz düşürmelerini yetersiz yapması, borcu üretimden gelen gelirle değil, borçla kapatmayı, sıcak para ile kapatmayı övmek ne menem bir ekonomi bilgisidir? bu durumu övmek de ayrı bir durum, küçük amerika olmamızı kabul etmek ve bundan gurur duymak da ayrı bir durum. hazır küçük amerika olmuşken fethullah hocamız da buyursun gelsin.
devletin görevi banka işletmek değildir, biz de "devlet işletsin bankaları" demedik zira, gelişmiş hiçbir ülkede bankacılık sektörünün kontrolü yabancıya terk edilmez ve yasal düzenlemelerle bu oranın %20 ila %40 arasında gezdiği net şekilde görülebilir. yani, sektörün kontrolü yerli sermaye elindedir gelişmiş ülkelerde ekonomi profesörüm benim. ha biz gelişmemiş ülkeyiz kabul ediyorum, o zaman ötmeyeceksiniz "gelişmiş ülkeyiz" diye.
ab ile müzakereler yaklaşık 4,5 yıl önce başlamıştr ve kapanan başlıklar zaten açıldığı gün kapanan başlıklardır -bilim ve araştırma başlığı açıldığı gün, geçici olarak kapatılmıştır- müzakere edilen hiçbir başlığın kapanmaması dahası bu başlıkların askıya alınması için sürenin aralık 2009'da doluyor olması bir diğer ilginç konudur. 2004'ten bu yana 4,5 yıldır bir arpa boyu yol gidememek başka, yol almak başka şeydir. haliyle başlık kapanmayınca, açılmayan başlıklar da önümüzdeki süreci uzatmaktadır. "efendim biz müzakere sürecindeyiz, 35 başlık var biz bunu 50 sene müzakere ederiz, nasıl olsa müzakere sürecindeyiz(!)" mantığı da ilginç bir mantıktır kanımızca. bizim gibi 2004'te adaylık statüsü kazanan ve yine bizim gibi 2005'te müzakerelere başlayan hırvatistan bugün bu 35 başlığın tamamını kapatmak üzeredir ve ülkenin 2009 sonu üyelik durumunun açıklanması beklenmektedir bu da 2010 en geç 2011'de hırvatistan'ın ab'ye üye olması demektir benim ab profesörü güzel arkadaşlarım.
imkb bir borsadır ve şirketlerin hisseleri alınır-satılır, halka açık şirket hisselerinin %85'lik kısmının yabancının elinde olması gayet alkışlanacak bir durumdur(!). muhteşem bir olaydır(!). adam fabrika kurmuyor ki? mevcut bir işletmeye ortak oluyor, ek istihdam mı yaratıyor? hayır. işletme sahibi aldığı parayı yatırıma çevirirse belki ama çevirmezse bankaya yatırıp faizini çatır çatır yerse durum vahim oluyor. ayrıca bu hisselerin satışında hissesini satanın elindeki hisselerin kendisinde bulunma süresinin 2 yılı geçenlerin satışından vergi alınmaz, 128 milyar dolarlık bir satıştan devletin vergi almaması da komiktir tabi ama aynı devlet -parti devlet- bu yasaya rağmen "sen neden bu satıştan vergini ödemedin" diye doğan grubu'na ceza verebiliyor tuhaf tabi bunlar, hukuk devletiyiz güya. bence de alınsın, benim alınmamasıyla alakalı bir sıkıntım yok ancak 128 milyar dolarlık bir pastadan sen 500 milyon dolarlık kısmı ayırırsan ben sana iyi gözle bakmam, alkışlayanlara da iyi gözle bakmam.
mesela dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde iletişim tekelinin kontrolünün yabacıya verilmesi söz konusu değildir. tabi özelleştirme modelinde top yekün ucuz pahalı yabancıya satış şeklinde bir tarz kullanan arjantin modelini esas alırsanız bunlar normaldir. zira arjantin modelini hiçbir gelişmiş ülke kullanmaz. ingiltere modeli denilen model kullanılır. uzun vadeli hesaplamalar yapılır. özelleştirmede dünyada 1 numara olan ingiltere bile iletişim tekelini blok halde yabancıya satmamıştır, halka arz etmiştir. böylelikle ulusal güvenliğini de sağlama almıştır.
dünyanın gelişmiş ülkeleri öncelikle yerli enerji kaynaklarını kullanırlar enerji üretmek için bunların birçoğu yeni nesil termik santraller kurarak kendi çıkardığı kömürü kullamaktadır elektrik üretiminde. almanya, polonya, çek cumhuriyeti, slovakya örneğin. bu ülkeler ab üyesidir. ab'nin en hassas olduğu konulardan biri de çevredir. bu ülkeler ise kendi kömürlerini kullanarak ürettikleri elektiriğin %55 * ila %90 * gibi değişen oranlar arasında termik santrallerinden üretmektedir. bizde ise bu oran %20 civarındadır, %55 ise doğalgaz %100 dışa bağımlı. ha eletriğimizin dışa bağımlı olmasını alkışlayanlar varsa da takdir sizlerindir. şahsen nükleer enerjiye de karşı değilim. tabi bu enerji profesörleri kömürde dünya 6.'sı olduğumuzu da bilmezler. gerçi kömürü seçim yatırımı olarak kullanmak varken neden enerjiye yatırılmasın ki?
ağır sanayinin yabancı kontrolüne geçmesinden kasıt, mevcut fabrikaların satışındandır. 2002'den bu yana türkiye'de kaç fabrika açılmıştır büyük ölçekli -küçük ölçekliyi de sayın fark etmez- yabancı sermaye dedikleri şeyin bu ülkeye fabrika kurduğunu zannediyor bazı abilerimiz, sıcak parayı bankaya yatırıp abd'de, avrupa'da kazanamayacağı faizi burada kazanırken, bizim cebimizden alınırken bunlar fabrika kuruluyor zannediyor. ilginç tabi bunlar. dünyadaki kriz banka kaynaklıyken, bizde bankalarımızda bir problem yokken bu derece etkilenmemiz ilginç. diğer yandan mortgage sistemine monte edilme çalışmalarının yetersizliğinden -ki, allah'tan yetersiz kalmışız- krizden bankalar etkilenmedi, bir de onlar etkilense işsizlik %35 civarına yükselirdi buna rağmen %18,6 gerçek işsiz oranı. velhasıl fabrika açılmazken, fabrika açılıyor zannetmek, istihdam yaratılmazken, istihdam yaratılıyor zannetmek de büyük beceri mirim.
kulaktan dolma "teğet geçer kriz bize, büyüyoruz, uçuyoruz, muhassır medeniyet oluyoruz" cümlelerine kanan, araştırmaktan yoksun, bilgiden yoksun bünyeleri eğitmeye çalışmak vakit kaybı değil aslında ama bir kulaktan girip, öteki kulaktan çıkınca faydası ne?