insan, bir yolda yürürken sadece kendi adımlarını değil, içinde taşıdığı tüm zamanları, tüm idealleri de taşır. Her adım, bir geçmişin yankısıdır; her yankı, geleceğin sesidir. Her insan, bir cevherdir, ancak bu cevherin gerçeğe dönüşmesi için bir ateşe, bir teste, bir sınavdan geçmesi gerekir. işte bu sınav, insanın gerçek kimliğini ortaya çıkarır. O zaman, her şey bir anın içinde sıkışıp kalmaz; bir insan, bir millet, bir ümmet bir tarih yaratır.
Dirilişe Giden Yol
Ve bu dirilişin yolu, her daim engellerle doludur. Ama engeller ne kadar büyük olursa olsun, her engel, bir adım daha atılmasını gerektirir. O adımlar, toprağa düşen her damla gibi, bir neslin imanını yoğurur. Yaşadığımız bu zaman, bir uçurumdan diğerine geçiştir. Ancak her geçiş, bir çağın sonu, bir çağın başlangıcıdır. Diriliş, bu geçişin kendisidir. Diriliş, yalnızca bedenin kalkması değil, aynı zamanda ruhun yükselmesidir. Ruh, hürriyetini, kaderini kendisiyle birlikte, kendi eliyle yazar.
Bir devrim, bir inkılap değildir sadece; o, bir ruhtan doğan, bir inançla şekillenen bir hayattır. O hayatta, kalpten kalbe, kuşaktan kuşağa bir testin izleri vardır. Salih Mirzabeyoğlu'nun dilinde bu testin adı "islami Diriliş"tir. Çünkü o bilir ki, diriliş, bir milletin uyanışıdır; o millet, imanla, cesaretle ve azimle kalktığında, bu kalkış sadece bir toplumun değil, tüm insanlığın yeniden doğuşudur. işte o zaman, hiçbir zulüm, hiçbir karanlık, hiçbir şey, gerçek hakikat karşısında dimdik duramaz.
Sonsuz Bir Mücadele
Her kelime, bir savaşın haykırışıdır. Her cümle, bir çığlığın yankısıdır. Bu ses, öylesine büyük bir yankıdır ki, tarih bile korkar. Bir insan, bir millet, bir ümmet ancak hakikate yöneldiğinde özgürleşir. Bu özgürlük, ne fiziksel bir zaferdir, ne de dünyevi bir ganimet. O özgürlük, kalpten kalbe akan, her zaman her yerde yankı bulan bir direniştir. Salih Mirzabeyoğlu'nun üslubunda her kelime, o özgürlüğün isyanıdır.
Ve o isyan, aslında bir boyunduruktan kurtulma çabasıdır. Zihinsel ve ruhsal bir zindanı yıkma, ideolojik bir prangayı kırma çabasıdır. Bir insan, kendi cehennemini yakından gördüğünde, artık yıldızlara ulaşmak için her şeyi göze alabilir. Zihnin zincirlerini kırmanın yolu, belki de tüm toplumların zincirlerini kırmaktır.
Gerçekten Vazgeçmek
Gerçekten vazgeçmek, her şeyden önce nefsini, şahsi çıkarlarını, dünyalık her türlü hevesi terk etmektir. Gerçekten vazgeçmek, bir milletin varoluşunun anlamını yeniden keşfetmesidir. Tüm bu kelimeler, her birinin içinde bir kavganın izlerini taşır. O kavga, yaşamın kavgasıdır. Her anlamın içindeki direniş, bir varlık mücadelesidir.
Diriliş, yalnızca bir bireyin kalkışı değildir. O kalkış, her insanın ruhunda yankı bulur; her adım, bir halkın, bir milletin ruhunda çığlık olur. Ve o çığlık, karanlığın sonu, nurun başlangıcı olur. Gerçekten vazgeçmek, kendi ölümlerini göze alarak, toplumu diriltme çabasıdır. Salih Mirzabeyoğlu'nun kalemi de bu çabanın en keskin örneğidir. Çünkü o, sözcüklerini bir ok gibi kullanarak, karanlıkları delen, zihinleri uyandıran bir yoldur.
Ölümsüz Bir ideoloji
Ve nihayetinde, bu yazı, bir ideolojinin sesidir. Çünkü ideoloji, salt düşünceler değil, eylemlerle somutlaşan bir yaşam biçimidir. O ideoloji, öylesine büyük bir güce sahiptir ki, her türlü zulüm, her türlü baskı, hiçbir zaman onun karşısında duramaz. Salih Mirzabeyoğlu'nun üslubunda bir ideolojinin en keskin hatları vardır. O, bir ideolojiyi sadece kağıda yazmaz; o, ideolojisini etrafına nakşeder. Her satır, bir gül gibi açar ve her kelime, o ideolojinin çiçeğinden bir yaprak olur.
Sonuçta, ideoloji bir kuvvetten ibaret değildir; o, bir ruh, bir aşk, bir sevda ile yoğrulmuş bir kavganın sesidir. Salih Mirzabeyoğlu'nun sesinden yükselen o kavga, bir milletin dirilişidir. Ve bu diriliş, ölüme karşı bir zafer, karanlığa karşı bir aydınlık, zulme karşı bir hürriyettir. Her kelime, bu direnişin yankısıdır; her kelime, bir insanın yeniden doğuşudur.