Mükemmel bir darbe ile babasını bertaraf ederek, Hun tahtına çıkan Mete Güneybatıdaki komşuları ve soydaşları Tung-hular, Mete’nin babası Teoman’a ait bir günde 500 km koşan atı bir elçi vasıtasıyla istemişler ve Mete bu konuyu istişareye açmış, yanındaki danışmanları atın Türkler için büyük önem arz ettiğini ve kati suretle verilemeyeceğini söylemişlerse de Mete “Ben nasıl komşu bir atı devletten üstün tutabilirim” diyerek atı elçiye teslim etmiştir. Tung-hular Mete’nin kendilerinden çekindiğini düşünüp daha ileri gitmişler ve Mete’den karısını istemişler. Mete bunu istişareye açtığında toplantıda bulunanlar sinirlenip bunlarda ahlak diye bir şey kalmamış hemen Tung-hular üzerine bir sefer düzenlemeli teklifinde bulunanlara Mete “Ben nasıl olur da bir kadını komşu devletten üstün tutabilirim?” Diyerek taarruz yerine karısını elçiyle göndermiştir. Tung-hu hükümdarının istek bitmek bilmiyordu. Bu sefer de iki devlet arasında kullanılmayan çorak bir araziyi istila ederek Mete’ye “Benim ve senin sınırlarında askeri birlikler dışında insan bulunmayan bu toprak parçası, Hunlara çok uzak; ben bu toprak parçasına sahip olmak istiyorum” diyerek burayı Mete’den istemiştir. Mete tekrar danışmanlarını toplayarak istişare etmiş ve bazı bakanların fikri bu boş toprak parçasının verilmesinin devlet için önem arz etmeyeceği yönündeydi. Bunun üzerine sinirlenen Mete “Devletin malı olan bir toprağı nasıl verebiliriz?” diyerek toprağın verilmesini söyleyenlerin hemen başlarını vurdurmuştur. Mete burada kendisine ait olan at ve hatunu vermekte tereddüt etmemiş ama halkın malı olan toprak söz konusu olunca taviz vermektense savaşmayı tercih etmiş ve bu tavır tüm Türk tarihi boyunca Türk devlet anlayışının temelini oluşturmuştur. Burada Mete için önemli olan devletinin ve milletinin geleceğidir. Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı gibi hükümdarın isteği üzerine toplanan bir danışma meclisi vardır. Bu devlet meclisi ilk defa Hunlarda gözükmektedir.
mete han zaten sonradan düşmanlara savaş açarak hepsini kılıçtan geçirmiştir.