Önce arabanın gidişi değişti. Deprem aklıma hiç gelmedi o an, acaba lastik mi patladı diye bi düşündüm.
Sonra yol kenarındaki su birikintilerinin dalgalandığını gördüm.
Bu dikey beton kaplamalar var ya hani onlar yola doğru düşmeye başladı.
Önümdeki araba dörtlüsünü yakıp yolun ortasında durdu öylece. Altyola girmedi.
Allah ne verdiyse solundan basıp geçtim.
Aydınlatma direkleri rüzgar yemiş kavak gibi sallanıyordu o an.
Sonra Sivas caddedine bağlandım. Durum çok kötüydü, afad-asker-polis yıkılan binalarda kurtarma çalışmaları yaparken 3 bina daha yıkılmıştı.
Arabayı belediyenin girişine bırakıp yıkılan bi binaya koştum.
Bostanbaşında oturup da ilk depremde evleri ağır hasar alan bir aile o binadaki akrabalarına sığınmış.
Enkaz altından seslerini duydum, konuşulanlara cevap veriyor, yardım istiyorlardı.
Sonra konuşmalar yavaş yavaş iniltilere dönüştü.
Sonra iniltiler de kesildi.
O depremde kibrit çöpü gibi kırılan kolonlar kalkmıyordu insan gücüyle, belki 30-40 kişi gücümüzün son kırıntısına kadar kaldırmaya çalışıyorduk, dirseklerimin çatırdadığını dizlerimin kıtırdağını duyuyordum ama o kolon bir milim bile oynamadı yerinden.