"içinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. işte bunlar kurtuluşa erenlerdir." Âl-i imrân Suresi 104. Ayet.
burada önemli olan kısım şu: nasıl ki herkes öğretmenlik yapamaz, bunun için bir bilgi birikimi ve belki de daha önemlisi pedagojik formasyon gereklidir, insanlara doğru bildiğini anlatmak da herkesin görevi değildir. bunun metotları vardır. bunu herkes gelişigüzel yapmamalıdır.
ikinci önemli konu ise hal ve davranış ile anlatmaktır. söz ile yapılan uyarı ve ikazlar çok geçerli olmaz. hele kırıcı bir üslupla yapılırsa ters etki yapabilir. bu konuda bir örnek:
"hazreti Hasan’la Hüseyin çocukken, birinin yanlış abdest aldığını gördüler; adamın abdesti şeriata sığmıyordu. Ona en güzel şekilde abdest almayı öğretmek istediler.
Adamın yanına gittiler. Biri, ‘ Bu, bana yanlış abdest alıyorsun diyor’ dedi, ikimiz de huzurunda abdest alalım; bak, bakalım; ikimizden hangimizin abdesti şeriata uygun.
ikisi de adamın yanında abdest aldılar. Adam da; “çocuklar” dedi, “sizin abdestiniz doğru, bu yoksulun abdesti yanlışmış” diyerek kendi yanlışının farkına varır ve düzeltme imkanı bulur..
velhasıl öncelikle uyarma konusu herkesin üstüne vazife değil. ikincisi bu işi vazife edinenler de usulüne uygun olarak yapmalı. nitekim Âl-i imrân Suresi 159. Ayette:
"Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. " buyuruluyor.