depremle birlikte insanlarin sehir diye yasadiklari bolgelerin hepsinde ortaya cikan manzara. ozellikle havadan yapilan cekimlerde gayet net olarak gorulebilen bir cirkinlik, duzensizlik ve bicimsizlik yumagi; ve bu kasvetin icerisinde yasamaya calismis binlerce insan yine bu soguk garabetlerin altinda kalarak can verdi. ev diye, yuva diye bildikleri bu kutular hem katilleri, hem tabutlari hem de mezar taslari oluverdi, bir anda ve cogu uykudayken.
elbette cansiz beton parcalarini suclamak gibi bir maskaralik yapacak degiliz: insanlari bu yapilarda yasamaya iten, bu binalari ve yollari bu bicimleriyle tasarlayan, onaylayan veya planlayanlar, yani sorumlular yine insanlar ve insanlarin duzeni; dogal degil, ilahi degil, uzaylilarin eseri hic degil. denecektir ki "ayakta olduklari zaman beton binalar guven veriyor". iyi de, birincisi bunlarin cirkin olduklari gercegi degismiyor, ikincisi, bu sozde "guven" olsa olsa deprem tehlikesi olmayan cografyalar icin gecerli olabilir. ortalama her on ile yirmi senede bir buyuk sarsintilarin oldugu bir bolgede degil.
bu yapilarin ve sehirlerin birer mezarlik oldugunu anlamak icin ille de yikilmalarini beklemek gerekmiyor; ayakta durduklarinda da insanlarin ruhunu ezen bir agirliklari var; sanki kasten bu iskence icin tasarlanmislar. rastgele bir sehir merkezine tepeden bakildiginda gorulen tablo hep ayni: daracik sokaklar, acik alan yoklugu ve kendisi 5 katli olsa yanindaki 10 katli bina tarafindan golgelenmis tikis tikis yapilar. yer mi yok? deprem olsun ya da olmasin; cok mu seviyoruz birbirimizi bu kadar dip dibe ve ust uste bir mimari ile duzenliyoruz sehirleri, mecbur muyuz?
sahsen ben o kadar da sevmiyorum sizi insanlar, hele ayni anda ayni mezara girecek kadar merakliniz degilim. bu nedenle sefaletimizin sonuclarina tekrar tekrar sahit olmak, yasarken burnumuzun dibindekilere ses etmeyip is isten gectikten sonra beylik laflari tekrarlamak ya da bahaneler siralamak birsey ifade etmiyor.