yer yarılsa da içine girsem denilen anlar

entry1896 galeri
    258.
  1. askerde çarşıya çıkıp çıkacağına pişman olur mu insan? askerlik yapanlar bilir, zor ihtimaldir ama benim gibi hıyarlar olur. bir gün asker
    arkadaşımın;

    -lan erman olum bu hafta yaşadın, kız arkadaşımla konuştum, bu hafta buraya gelecekti ya...

    -eeee

    -cillop bir arkadaşı var onuda getirecek beraber takılırız artık, hadi hadi çakal yapacaz bieşeler, şimdi koş bir ayvalık kap gel a.mına koyim mal mal bakma.(küfür için özür ama askeri bir terimdir bu, kullanmamak yasak, 3 gün diskosu var)

    işte bu s.ikindirik muhabbetle başladı herşey. götümüzü yırta yırta çarşıları aynı güne ayarladık. (zor iştir vesselam, yalamadığın komutan kalmaz)

    neyse çıktık. güzel bir pazar günü. kızları aldık, kızda harbi cillop ama benim askeri model saç stilim ve geldiğimden beri her çarşıya çıkışımda giydiğim domates lekeli beyaz kazağım pek ilgisini çekmedi sanırsam. yoksa yakışıklıyımdır niye beğenmesin lan. ama kız yüz vermeyi bırak, muhattap olmamak için taklalar atıyor. sanki kıza gelirken demişler ki "erkekleri bilirsin ilk hedefleri seni yatağa atmaktır ama bunların asker modelinin görevi düz duvarlarda örümcek ağı temizlemek olduğu için yatak matak aramaz yol ortasında saldırır allama". veya ben çirkinim a.mına koyim ne bilim kız beni insan yerine koyup iki kelam etmedi, ilk tanışma evresinde elimi uzattığımda sanki o nazi ben yahudiymişim gibi barmak ucumdan tutarak elimi sıktı. neyse konuya gelelim. iki hafta önce para vermemek için dolmuşa değil de belediye otobüsüne binip "askerim abey" diyip yolculukları beleşe getiren mal arkadaşım bizi tuttu starbucks a götürdü. göte girecek şemsiyenin büyüklüğünü bildiğim için, burası çok kalabalıkmış, sigara yasak burda, cart, curt şeklinde cılız bahanelerle yırtmaya çalıştım emme işe yaramadı. neyse girdik coffeeye (ne kafesi olum coffee cahallık yapmayın iki dakka) aldım elime menüyü, baktım. baktım. baktım. amanında ne güzel isimler bunlar, ne güzel, ne cici şeyler bunlar dedim içimden ve her çarşıda burda takılıyormuş havalarıyla;

    -acaba bu sefer colombia narino supremo alsam mı? yok canım bu sefer house blend alayım. yok yok ben bir guantemala antigua (ismi daha karizmatik) alayım. tamamlayıcı olarak elmayı az koyun.

    diyince, adamın bana mal mal bakışından anlamalıydım bir şeylerin ters gittiğini. neyse siparişlerimiz geldi. ben ne istediğimi ve neye benzediğini bilmediğim için garson önüme hangisini koyarsa içecem diyerekten planı yapmıştım zaten. neyse koydu arkadaş önüme güzel kokulu bişe, şöyle bir tadına baktım "acı lan bu" dedim kendi kendime. neyse bir yudum daha, "hımm iyi iyi devam edelim içmeye" diyerekten hafif hareketlerle yudumluyorum guantemalamı, bir yandanda kızla muhabbeti kurmayı başarmış, içimden sevinç nidalarıyla sağ taraftaki masada oturan başka bir hatunu kesiyorum. bu sırada garson beyimiz masamıza gelip ve hıyar oğlu hıyar yüksek bir sesle;

    garson-beyefendi özür dileriz guantemala antigua kalmamış başka bir şey seçmek ister misiniz?

    ben- hö hı ne ıı ..?+!???!!!--=0 aq. (donup kalmak, gık diyemekmek)

    ben-şey ama bizim siparişlerimiz geee...

    garson- aa pardon çok özür dileriz arkadaşımız yanlışlıkla başka bir masanın siparişini size getirmiş.

    ben-.......? .......! şey ben anladım zaten de sizi rahatsız etmek istemedim o yüzden içtim ya bunu (ulan dana sussana lan konuştukça batıryorsun, neyin açıklamasını yapıyorsun, ne bokuna konuşuyorsun hala içtin mal mal yarısına gelmişsin bir de) yoksa ben biliyordum yani neyse ya murat kalkmıyoz mu birader?

    devamını anlatmak istemiyorum, a.mına koyduğum arkadaşıma burdan selam eder ve ne kadar starbucks garsonu varsa gözlerinden öperim.

    kız mı? ayrılırken "çok alemsin ya" diyerekten domaldı. töbeee. ne kızı birader? yüzüne bakamadık işte, göt olmanın verdiği enfes huzurla, nizamiye kapısından murat'la birbirimize küfrederekten girdik.
    2 ...