Allah’ın gerek tabiatta gerekse sosyal yaşamda değişmeyen birtakım kuralları vardır. Bunlara sünnetullah adı verilir. Toplumsal yaşama ilişkin kurallardan birisi de şudur: “Bir toplumun kalkınması, maddi yönden zenginleşmesi, bilim ve teknolojide ilerlemesinin birtakım şartları vardır. Bu şartları hangi toplum yerine getirirse o toplumlar ilerler. Hangi toplum bu şartları yerine getirmezse ilerleyemez.”
Kur’an bu hususu şu şekilde ifade eder:
“insan ancak çabasının sonucunu elde eder ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir.” (en-Necm 53/39-40)
Müslümanlar tarihin belirli dönemlerinde bu şartları yerine getirdikleri için yeryüzünde üstün bir konumda bulunmuşlar, bilim ve teknolojide ileri gitmişlerdir. Tarihte pek çok maddi buluşun Müslüman alimler tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. (Bu konuda merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin’in “islam’da Bilim ve Teknik” adlı beş ciltlik muhteşem eseri son derece önemli bilgi ve belgeler sunmaktadır.) Müslümanların maddi başarı ve ilerlemenin şartlarını ihmal ettiği yüzyıllarda bu ilerleme yerini duraklama ve gerilemeye bırakmıştır. Yüce Allah, ilerlemenin şartlarını yerine getirmedikleri sürece sırf Müslüman oldukları için bir toplumun üstün konuma gelmesini sağlamaz. Bu önemli kuralın islam tarihindeki en önemli ispatı Uhud Savaşı’dır. Bilindiği üzere Uhud Savaşı’nın iki aşaması bulunmaktadır. Savaşın ilk aşamasında Müslümanlar, liderleri ve komutanları olan Hz. Peygamber’in talimatlarını başarılı bir şekilde yerine getirdikleri için galip durumdaydılar. Ancak başta Hz. Peygamber’in stratejik öneme sahip bir mevkiye yerleştirdiği 50 okçudan bir kısmının bu mevkiyi terk etmeleri, bazı Müslümanların erken galibiyet sevincine kapılmaları, ganimetten pay alma düşüncesi gibi sebeplere bağlı olarak savaşın gereklerini yerine getirmeyi bıraktılar. Bu defa o esnada henüz Müslüman olmamış olan Halid bin Velid komutasındaki düşman askerleri galibiyetin gereklerini yerine getirmeye başladı ve Müslümanlar, galip başladıkları savaşta sonuç elde edemediler, pek çok şehit verildi. Kur’an bu olayı şu şekilde anlatmaktadır:
“Andolsun ki Allah size verdiği sözü yerine getirdi. Hatırlayın ki O’nun izniyle kafirleri öldürüyordunuz, ama Allah size istediğiniz zaferi gösterdikten sonra gevşediniz, emre itaat hususunda birbirinizle tartıştınız ve emre aykırı hareket ettiniz; içinizden kimi dünyayı istiyordu, kiminiz de ahireti istiyordunuz; derken Allah denemek için onların karşısında sizi bozguna uğrattı. Sonunda yine de sizi bağışladı. Allah müminlere karşı lütufkârdır.” (Âl-i imran 3/152)
Her dönemdeki Müslümanların Uhud Savaşı tecrübesinden alacakları çok büyük dersler vardır. Bu derslerin başında şu gelmektedir: Komutanı Allah Resûlü (sav) olan, askerleri sahabe olan bir ordu karşılarında putperest müşrikler bulunsa bile bir savaşı kazanmak için yapılması gerekenleri yapmazlar ise o savaşta galip gelemezler.