Oruç tutmak, ruhu ve bedeni dünyevi isteklerden uzak tutmak, nefsi terbiye etmek ve nimetlere şükr etmek diye tanımlayacak olursak. Aslında gerçeğin tam da böyle olmadığını söyleyebiliriz. Madalyonun diğer tarafında bambaşka bir durum ortaya çıkıyor.
Şöyle ki, Oruç tutan herhangi bir insan, kendini dünyevi haz ve isteklerden uzak tutarken bir taraftan farkında olmadan bu isteklere karşı normal bir insandan daha fazla değer biçmek durumunda kalır. Yani bir insan, oruç tutup suyun, ekmegin değerini anlamak, nefsi terbiye etmek isterken bir taraftan, açlığın, susuzluğun vs. etkisiyle zihninde bunlara karşı fazladan bir değer yargısı oluşturur.
Bu değer yargısı da, hepimizin sandığı gibi açların, fakirlerin durumunu anlamak veya nefsini terbiye edip nimetlerin kıymetini bilmek değil de, ruhun ve bedenin isteklerine keskin bir şekilde set çekerek, nefsi daha iştahlı ve daha savunmasız hale getiriyor.
Siz buna, bir ay oruç tutup, 11 ay iftar sofrasında oturmak da diyebilirsiniz. Ne mutlu ki, aklıyla düşünenlere.