kuran ı kerim in değişmediği iddiası

entry15 galeri
    ?.
  1. bakınız efendiler, kırıcı olmak istemiyorum ama nedense çabuk hiddetleniyorsunuz. sözü geçişinizde bile bir "ince ayar" var. doğrusu, sözü söyleyen yapmıştır o ince ayarı, sizin aklınıza gelmez. (bu sözümde de bir nezaket var ama sizin hakaret algılamanız muhtemeldir.)

    sanırım bir şeyi anlatamıyoruz. bu iddiayı ortaya atan her kimse şu soruyu "öncelikle" yanıtlamalıdır; ilk kuran nerede? ilk kur'an'ın nerede olduğu sorusu -açıkça söylemeliyim ki- benim ilgi alanımda değil. fakat, sünni islam'ın büyük bir iddiası var. nedir bu; "islam, değiştirilmemiş, dokunulmamış, ezeli ve ebedi bir dindir ki, insanlığın gördüğü son dindir. ne kendisinden sonra bir din gelecektir, ne muhammed'den sonra bir peygamber." şimdi, bu iddianın doğru olup olmadığını da ben bilemem. açıkça ve yeniden belirtmem gerekirse "ilgi alanımda da değil." ama bu iddiayı kanıtlayacak olan şey nedir? ilk kuran'dır! kuran'ın değiştirilmemiş olduğunu iddia ediyorsanız, kanıtınız ne olacaktır? ilk yazması değil mi? peki, nerede o ilk yazma? nasıl olur da, böylesine "ezeli ve ebedi" bir kitap korunamaz? nasıl olur da kimsenin aklına ilk kuran'ı mekke'de muhafaza etmek, kabe'de korumak gelmez? soruyorum sayın seyirciler; içinde kuran olmayan bir kâbe'de bin tur dönseniz de hacı olabilir misiniz? o kâbe ki, putperestlerin ibadet yeridir. o kâbe, içinde tanrı sözü olmazsa putperestlerin tapındığı şeyden ne farkı kalır?

    hadi ilk kur'an'ı geçtik, tarih, osman'ın kuran'ı çoğalttığını yazıyor. bu çoğaltılmış kopyalardan bile günümüze ulaşan bir adet yok! nasıl, niye? bir karikatür için danimarka'yı yıkmaya hazırlanan müslümanlar, kendi kitaplarını korumak için hiçbir şey yapmamış mıdır? konumuz açısından başka önemli bir mevzu var; belki farkında değilsiniz. ali, bir kuran toplamış mıdır, bilemem. ama iddialar o yöndedir. üstelik, ali mushafı için söylenen çok önemli bir söz var, belki dikkatinizden kaçtı. deniliyor ki, kur'an ilmine muhammed'den sonra en çok vakıf olan kişi, peygamberin şahidi, kuran ilminin bilgini; kuran'ı nüzul sırasına göre topladı ve her ayetin geniş ve değiştirilemez yorumlarını yaptı.

    şimdi, bütün mezhep sorunları, aynı zamanda bir yorum sorunu değil midir? eğer ortada geniş ve değiştirilemez yorumlar olsaydı, mezhep ayrılıkları olabilir miydi? hangi ehl-i sünnet, ali'den daha fazla kuran ilmine sahip olduğunu iddia edebilir? peki, o zaman neden bu en büyük kur'an aliminin topladığı ve yorumladığı kur'ana sırt çevirdiler de zeyd'in kuran'ını baştacı ettiler? sorularımız bunlardır, yanıtı olan varsa sağolsun, kendisi için elbette!

    notlar:

    1. efenim, retoriğin kralını yapmayınız. tutup bize sunnilik-alevilik mevzusunu tartıştırıyorsunuz durduk yere, iki kelam edince de günahkar biz oluyoruz. yaşantımda ben bunları tartışarak, bunları düşünerek dolaşmıyorum ki?

    2. evet, kuran'ı ali'nin ya da başka birinin yazması benim için de, insanlık için de bir şeyi değiştirmeyecekti. fekat başlığımız öyle demiyor. eh, biz de tartıştık, günah benim, kime ne?

    3. daha önceki görüşlerim de incelendiğinde bu soruyu neden sorduğum daha iyi anlaşılabilirdi. ancak, son yazılarım öncekilere gönderme yapmayınca "ali'nin kuranı"nı savunuyor gibi bir izlenim ortaya çıkmasın. halbuki dediğim şey gayet açık. yineleyelim: müslümanların asıl şehri medine idi. mekke'nin fethi ile peygamber ile dalga geçmiş, eğlenmiş, aşağılamış, savaşmış kimseler de müslüman oldular (olmak zorunda kaldılar). mekke ise gücü elinde bulunduranların şehriydi. şimdi savaş; medine ile mekke arasındadır. bu savaşta belirli çıkarlar ya da istekler sonucu herkes de belirli bir safta yer almıştır. sonunda bu savaşı medine'nin kazandığı söylenir. ama her kazananın kaybettiği bir yer de vardır. nedir o? hicret'in tersi yani mekke'ye yeniden dönüş. işte islam, mekke'ye yeniden dönmekle birlikte; karşıtları ile uzlaştı. dahası, karşıtları yeniden güç kazandılar. peygamber'in ölümüyle de "mekke" eski kudretine dönmek için bir "saray darbesi" tertipledi. işte ali'nin mushafı burada önem kazanıyor. ali'den daha üstün bir kuran bilgini olamayacağını bütün müslümanlar kabul edecektir, değil mi? yine de mekkeliler, ali'nin mushaf'ına sırt çeviriyorlar. ömer'in sözü ise yeterince pişkin; "o kitaptan bizde de var!"

    bunun nedeni nedir? çünkü ali, henüz medine düşünüşü ile yazmıştı kur'an'ı büyük olasılıkla. savaşın galibinin medine olduğunu sanıyordu hala. halbuki, mekke'de her şey eski statükoya kavuşmuştu. yalnızca statükonun üzerine bir kutsallık gerilmiş ve daha da güçlenmişti. ali, mushaf'ında; her şeyi, bütün kuran ilmini uzun uzun açıklamış ve mekke ileri gelenlerinden bazılarını da islam'a olan tavırlarından dolayı yargılamış olmalı. yani, "ebu leheb'in dilleri kurusun" sözü, herhalde başka ebu'lar için de sarfedilmişti. her şeyin uzunca açıklanması da mevcut duruma uymuyordu. sonuçta ticaret ve yaşayış vardı, mızrağın çuvala sığmadığı yerler vardı. görüldüğü gibi, her şey, akla mantığa uygundur; rasyoneldir. görüldüğü gibi her dinsel düşünüş; ancak mevcut yaşayışın gereksinimlerine göre oluşur.

    şimdi başa dönelim: sunni'ler (kazananlar), statükonun sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini (islam'ın ezeli ve ebedi olduğunu) iddia ediyorlar. neden, çok basit; kim iktidarını kaybetmek ister ki? kaybedenler (şii'ler, alevi'ler), sonsuzdan geldiğini ve fakat bozulduğunu, ve hazreti mehdi'nin yeryüzüne dönerek her şeyi düzelteceğini ve kendisine inananları alıp cennete götüreceğini söylüyorlar. neden, yine çok basit. kimse kaybetmenin sonsuz olmasını istemez.

    görüldüğü gibi, sorumuz bazı açılardan önemlidir:

    1. hiçbir inanış, günün gereksinimlerine yanıt vermemesine karşın değiştirilemezlik zırhına sahip değildir.

    2. kitab'ın ilk oluşturuluşu sırasında da bir çok siyasi kaygı, tanrı sözünün önüne geçmiş olabilir.

    3. siyaset, kazanan ve kaybedenlerden oluşur. ali'nin mushafı kabul görseydi de elbet değişen bir şey olmayacaktı. tersine, ali kaybedecek ve bugünkü mazlum görüntüsü yerine, iktidarın emrettiği zalimlikleri ile anıyor olacaktık büyük olasılıkla.

    4. yaşam gariptir, tarih gariptir, birçok şeyin anlatıldığı gibi gerçekleşmiş olması imkan dahilinde bile değildir. dinsel mitler sözkonusu olduğunda ise, imkansızlıklar "tanrı ilmi"nin arkasına saklanılarak açıklanabilir.

    5. kalın sağlıcakla...
    2 ...