Gecenin bir yarısı; elimde telefon, telefonun ucunda eski sevgilim, önümde deniz, tepemde yıldızlar... iç çeke çeke ağladım. Acizdim. Çünkü çaresizdim.
Üç hafta önceydi. Ayrılalı da 1,5 ay olmuştu. Önceki gece mesaj atmıştım. O gün biraz dumanlıydım. Bir kaç mesaj. Fazla değil. Herhangi bir pişmanlık yahut af dilemek için de değil, ithamda bulunduğu şeylerin yanlışlığını göstermek, iyi dilekler dilemek istiyordum. Olmadı. Aldattığımı, kullandığımı, ona değer vermediğimi... Bana iyi dilekler bile dileyemez-miş. Onu çok mutsuz et-mişim. Bir sürü beylik laf.
Aniden aradı.
Dışarıdaydım. Biraz arkadaşlarımdan uzaklaşıp açtım. Anlattı, anlattı... Dinledim sözlük. Durdum ve dinledim. Aynı şeyleri ima etti. En son, söyleyeceğin bir şey yoksa kapatıyorum dedi. Var, dedim.
Uzaklaştım. Boğazım yanıyor, canım acıyordu. Yutkunamıyordum. Anlatmaya başladım. Hem ağladım, hem anlattım. Hakaret edip, kapatacak gibi oldu. ilk defa bağırdım. "Dinleyeceksin!" dedim. Telefonumun şarjı da azdı, kapanana kadar anlattım. Ne zaman kapandı emin değilim.
Ağırıma gidiyor sözlük. Düşününce içim sıkılıyor. Pohpohlanmak istenen, sırtı sıvazlanan, sevmeyen, sevgiyi saygıyı ve güveni suistimal eden, pislik, yalancı, hasta ruhlu, dengesiz, iki yüzlü... itham altında bırakıldığım sözlerden çok, işittiğim insan kırdı beni. Bunu ona hiç anlatamadım. Olmadı. Başaramadım.
Fuzuli bir çabaymış. Bir insan bir şeye inandıysa, doğru da olsa, yanlış da olsa o öyle kalır. Kendi düşünmeli, kendi karar vermeli. Siz değiştiremezsiniz.
Asla beni anlamasın. Gerçeği de görmesin. Düşünmesin de. Yoluna baksın. Ciddiyim. Keşkesi olmasın. Yeni insanlar tanısın. Benim gibi kötü olmayan, her türlü beklentisini karşılayan başka biri girsin hayatına. Çok ama çok mutlu olsun.
Yaşamak için sevilmeye ihtiyacım yok. Bu yaşıma kadar ihtiyacım kadar sevilemedim. Şimdiden sonra da sevilmemek pek bir şey götürmez.