istanbul'da o yıllarda şirketi hayriye, boğazdaki iskeleler arasında yolcu taşıyordu.
adalar hattında çalışan, anadolu'daki iskeleler arasında yolcu taşıyan şirket de idare-i mahsusa idi.
tabi burada kaçamak yapanlar arasında abdülhamid'in hafiyelerinden kaçıp viski yudumlayan harbiyeliler de olurdu.
zira harbiyelilerin halka açık yerlerde içki içmeleri yasaklanmıştı.
con paşa ismi harbiyeliler arasında bir şifre halini almıştı.
hafta sonu iznine çıkan harbiyeliler kendi aralarında "bu hafta con paşa'ya gitmek lazım, geçen hafta gidemedik, gidip paşa'nın sağlığını sıhhatini soralım ayıp olmasın" diye konuşurlardı.
işte hafta sonları sürekli con paşa'dan bahseden, con paşa'nın kulağını çınlatan harbiyeliler arasında ali ve mustafa adlı iki genç harbiyeli de vardı.
Ali ve Mustafa’nın sürekli kulağını çınlattığı bu “Con Paşa” kısa süre sonra diğer arkadaşlarının da dikkatini çeker. Bir gün birisi dayanamaz ve sorar: “Kim bu Con Paşa?”. Mustafa hemen cevap verir: “Manastır’dan bir arkadaşımın babası. Kendisini Ali’yle ziyaret ederiz.”.
gel zaman git zaman aradan onlarca yıl geçmişti.
1936 yılının eylül ayı, dolmabahçe sarayı...